Charles Darwin "Türlerin Kökeni "kitabının 136. sayfasında araformların evrim açısından önem teşkil etmesine karşın hiçbir izlerine rastlanılmadığını şöyle kaleme alır; "Aşamalı evrim açısından sayısız araform'a rastlamalıydık, bilinmeyen bir nedenden dolayı en ufak bir araform belirtisi bile yok. Neden araştırmalarımız sonucunda sayısız araform'a rastlayamadık, niçin her bircanlı aniden belirmektedir?" Evrim teorisine göre canlılar ya sıçramalı olarak yada uzun yıllar boyunca aşama aşama değişime uğrayarak bugünkü formlarını almıştır. Eğer canlılar sıçramalı yada aşamalı olarak evrimleştiyse mutlaka araformların yaşamış olması gerekir. Çünkü bilim adamları evrimin miyonlarca hatta milyarlarca yıllık bir süreç içerisinde meydana geldiğini öne sürmektedirler. Araformların aşamalı evrimi açısından mutasyonlar çok önemlidir. Mutasyonlar, meydana geldiği canlıda değişikliğe neden olurlar. Mutasyon sonucunda değişikliğe uğrayan canlıya "Mutant" denir. Bireyde meydana gelen değişikliklerin yavru nesle aktarılması için mutlak suretle mutasyonun eşey hücrelerinde meydana gelmesi gerekir. Mutasyonlar ise çok naidren meydana gelirler. Öyle ki bir hücrede mutasyonun meydana gelme olasılığı milyonda bir kadardır. Ancak hücrede çok kompleks kontrol mekanizmaları vardır. Bu kontrol mekanizmaları sayesinde DNA üzerinde meydana gelen herhangi bir hatalı nükleotid dizisi süratle tamir edilir. Hücredeki olağan üstü denetim enzimleri göz önünde bulundurulduğunda mutasyonların meydana gelme olasılığı trilyonda bire düşer. Olası fiziksel, kimyasal veyahut biyolojik etkiler sonucunda yinede bir mutasyon meydana gelirse bu mutasyonun DNA üzerindeki nükleotidlerin dizilerinin hangisi üzerinde meydana geldiğini kestirmek olanaksızdır. Yani mutasyonların nükleotidler üzerindeki etkisi tamamen tesadüfidir. Mutasyonları çok nadiren meydana gelmesi ve bireyde tahribata neden olmasından dolayı aşamalı evrimin çok uzun bir süreç içerisinde (milyonlarca, milyarlarca yıl) gerçekleşmiş olduğu düşünülmüştür. Dolayısıyla aşamalı sürecin çok uzun olması, araformların mutlaka yaşamış olması gerektiğini ortaya koymaktadır. Zamanın çok uzun olmasına bağlı olarak yeryüzü katmanlarında araformların oldukça fazla sayıda mevcut olmaları gerekir. Bu sayfada, uzun zaman dilimlerini, doğal etkenleri, canlıların davranışlarını ve mutasyonları baz alarak, aşamalı evrimin gerçekleştiği kabul edilmesine karşın neden hiçbir araforma rastlanılmadığını göreceğiz.
Aşamalı evrim sürecinde organizmaların kalıtsal materyallerinde meydana gelen yararlı mutasyonların milyonlarca yıl boyunca muhafaza edilerek canlının en son şeklini aldığı düşünülmektedir. Bu teoriye göre eşey hücrelerinde meydana gelen her bir mutasyon yavru bireyleree aktarılmakta, sonraki nesillerde meydana gelen diğer başka yararlı mutasyonlarda o nesilden sonraki yavrulara aktarılmaktadır. Aşamalı evrimde temel nokta her bir mutasyonun yararlı olması ve DNA kalıtsal materyalinde sonraki nesle kadar saklanmasıdır.
Sıçramalı evrimde ise mutasyonlar canlılarda ani değişikliklere neden olmaktadır.
Böylelikle aşamalı olarak meydana gelmesi mümkün olmayan organlar canlıda
sıçramalı mutasyonlarla meydana gelebilecektir. Aşamalı Evrim İçin Türetilen Örnekler:
Charles Darwin evrim teorisi üzerine kaleme aldığı türlerin kökeni kitabında adapasyonun canlı üzerinde kalıtsal bir etkiye neden olabileceğine ve bu etkilerin dölden döle akarılacağını öne sürmüştür.
Bu teori halen birçok bilim adamı tarafından kabul görmektedir.
Ancak adaptasyon hiçbir surette bir canlı organizmanın DNA zincirini meydana getiren nükleotid dizilerinin ortam şartlarına göre değişimini sağlayamaz.
Çünkü DNA'da, doğa şartlarındaki değişikliklere göre nükleotid dizilerinin
değişimi için hiçbir mekanizma yoktur.
Şimdi aşamalı evrim ve adaptasyon için birkaç senaryo üretelim; 1. Senaryo:
Tropikal iklime sahip ülkelerden birinde güzel bir evimiz olsun. Hava sıcaklığı yaklaşık 30 derece. Evimizin bahçesinde bir köpek beslediğimizi var sayalım.
Bu köpeği tropikal iklim şartlarından mahrum bırakıp sibiryanın soğuk
iklimlerine götürelim ve köpeği dişi cinsleriyle sibiryada yalnız bırakarak
milyonlarca yıl bu bölgede yaşamasını sağlayalım.
Soru: Köpeğin kendinden sonra gelen cinslerinin vücutlarında soğuğa karşı koyacak herhangi bir mekanizma gelişebilir mi? Örneğin kutup ayılarında olduğu gibi derilerinin altında çok kalın yağ tabakaları birikebilir mi? Yada köpeğin hücrelerinde, kutup hayvanlarının hücrelerinde mevcut olan mitokondriyal ısıtma sisteminin bir benzeri gelişebilir mi?
Doğa şartları değiştikçe hayvanın o koşullara karşı adapte olduğu bir gerçektir. Ancak adaptasyon durumlarında DNA daki nükleotid dizilerinde herhangi bir değişme meydana gelmez. Yalnızca DNA'daki genin anlatımı değişir. Örneğin sırtına buz koyulan beyaz bir tavşanın sırt kıllarının kahverengi çıkması gibi. Tavşanın gen dizisi değişmemektedir.
Sadece dış koşullara göre beyaz kılı üreten genin yanıtı değişmiştir.
Köpeğimize geri dönelim. Bu köpeğin bir kutup ayısı gibi derisinin kalınlaşması yada vücudunda özelleşmiş ısıtma sistemlerinin meydana gelmesi, adaptasyonla mümkün değildir. Çünkü adaptasyon belirli bir dereceye kadar tolerans gösterebilir. O halde bu köpeğin kutup ayısı gibi kalın bir deriye sahip olması ve özel ısıtma sistemlerinin gelişmesi için DNAsında ciddi değişiklikler meydana gelmesi gerekir. Bu değişikliklerin
yalnızca birkaç mutasyonla sınırlı kalmayacağı aşikardır. Peki DNA'nın hangi bölgesine nasıl bir değişiklik meydana gelecektir?
Aşamalı evrim ve adaptasyon bu noktada tıkanmaktadır.
Tropikal iklimden sibiryaya geldik, ancak sibiryanın soğuk iklimi köpeğin DNAsındaki milyarlarca geninin içerisinden doğru nükleotid dizisini (deriyi şifreleyen gen) bularak nasıl bir değişiklik meydana getirmelidir ki köpeğin derisini şifreleyen genler kalın bir deri üretecek şekilde değişime uğrasın?
Doğada böyle bir mekanizma yoktur. Köpeğimizi Sibirya'ya getirdiğimiz halde, köpeğin DNA'sının
"şu nükleotid dizisini değiştirirsem soğuğa karşı önlem almış olurum "diyerek bir değişiklik meydana getirmesi mümkün değildir. DNA'daki değişimler, doğa şartlarıyla değil
yalnızca mutasyonlarla mümkündür. Soğuk hava koşullarının mutasyonu yönlendirmesi gibi bir durum da yoktur.
Mutasyonlar tamamen tesadüfidir ve DNA'nın hangi bölgesinde meydana geleceği
kestirilemez.
O halde bu köpek soğuğa karşı dayanıklı bir yaratığa nasıl evrimleşecektir?
Evrimleşemeyecektir. Çünkü ne mutasyonlar nede DNA, doğa şartlarına göre yönlendirilemezler.
Bu nedenle köpeğin soğuğa karşı dayanıklı başka bir cins köpeğe evrimleşmesi
tamamen tesadüflere bağlıdır.
Bir mutasyonun trilyonda bir meydana geldiğinden bahsetmiştik. Mutasyonlar ise DNA da rastgele meydana geldiği için canlıya zarar verirler. Bu mutasyonlar kromozom mutasyonları da olabilir ki çok ağır neticeler verirler. Nokta mutasyonları ise sadece birkaç nükleotid dizisi üzerinde meydana gelir ve en iyi ihtimalle etkisiz kalırlar (sessiz mutasyonlar). O halde mutasyonun doğru gen üzerinde doğru nükleotid dizisini değiştirme olasılığı neredeyse
"0 "denecek kadar düşüktür. Hesabı şu şekilde sizlerde yapabilirsiniz:
(Mutasyonun meydana gelme olasılığı) x (DNA'daki gen sayısı)
Bu hesaptan çıkarılacak sonuç açıkça "0"dır.
Buna rağmen evrim teorisi ile ilgili dergi ve makalelerde adaptasyonlar
neticesinde evrime uğrayan birçok resim ve hayali çizimlere rastlamak mümkündür.
Prf. Dr. Shut'un "Evrim Teorisinin Çatlakları" adlı kitabında adaptasyonlarla değişim geçiren canlılar için kurulan senaryolara atfen itirafını şu şekilde dile getirmektedir;
"Evrim ve biyoloji kitapları, adaptasyon üzerine birçok resimlerle doludur. Artık bu resimlerin hiç birisine değinmek istemiyorum. Fakat çok karmaşık ve evrimci teorinin açıklamakta zorlandığı adaptasyonları göstermek isterim. Bir tasarlayıcı, mükemmel akla sahip yaratıcı düşüncesi, evrimci açıklamalara nazaran akla daha yatkındır.
"
[Evrim Teorisinin Çatlakları/ Sayfa 122-123] 2. Senaryo:
Yine aynı evdeyiz. Tropik ormanların içindeki evimizde.
Bu sefer bahçemizde bir koyun besliyoruz.
Bahçemizde bulunan bir ağacın dallarından sarkan yapraklar koyunumuzu adeta cezbediyor. Koyun çitlerin üzerinden atlar gibi sürekli hamleler yaparak yapraklara uzanmaya çalışıyor. Koyun her acıktığında ağacın dallarına doğru yetişmeye çalışıyor sürekli zıplıyor zıplıyor.
. .
Birkaç yıl sonra koyunumuzun boynunun birkaç santimetre uzadığını fark ederiz.
Soru:
Koyunumuz bir zürafaya mı evrimleşiyor? Bu koyunun yavruları da uzun boyunlu olarak mı doğacaktır? Zürafalarda bu şekilde bir evrime uğrayarak mı uzamışlardır?
Koyunumuzun zıplama eylemi neticesinde boynunun uzaması pek doğaldır. Bu durum basketbol oynayan bir sporcunun 2 metre boya ulaşması gibidir.
Ancak bu koyunun doğuracağı yavrunun uzun boyunlu doğması imkansızdır.
Bu imkansızlıklardan birincisi yukarıda bahsettiğimiz mutasyon olasılıklarıdır. İkincisi ise koyunun yaptığı zıplama eylemi, hiçbir surette DNA'da şifrelenen büyüme hormonu geninin değişime uğramasına neden olamaz.
Doğa şartları, DNA üzerinde değişiklik yapamadığı gibi koyunun yapacağı
hareketlerde DNA'yı değişime zorlayamaz.
Şu an sandalyede oturan siz, sandalyeden kalkıp milyonlarca yıl hiç durmadan havaya zıplasanız bile meydana getireceğiniz yavrular hiçbir surette uzun boyunlu yada uzun kollu olmayacakladır. Çünkü sizin havalara zıplamanız, DNA'nızdaki boynun uzaması veya kolların uzaması ile ilgili proteinleri şifreleyen genler üzerinde hiçbir değişikliğe neden olamayacaktır.
Doğada böyle bir mekanizma olmadığından dolayı yavrunuzun evrimleşmesi için iş
yine tesadüfi mutasyonlara kalmıştır.
Bilim adamları aşamalı süreç içerisinde meydana gelen yararlı mutasyonların (mutasyonun yararlısı yoktur) doğal olarak muhafaza edildiğini iddia ederler.
Ancak böyle bir olasılığı göze almak, bir adamın milyonlarca yıl boyunca her ay
piyangodan büyük ikramiyeyi tutturmasını beklemeye benzer.
Araformların neden izlerine rastlanılmadığı sorusunun cevabına yaklaşmış bulunuyoruz. Vardığımız
"1. sonuç " şudur;
Bir canlı, iklim koşulları ne şekilde değişirse değişsin, ne kadar değişik davranışlarda bulunursa bulunsun, o canlının dış etkenlerle ve davranışlarıyla DNA'sını yönlendirmesi mümkün değildir.
Bu nedenle adaptasyonlar neticesinde canlıların aşamalı evrimi teorisi
geçerliliğini yitirmektedir.
J. Rostand aşamalı evrim ile meydana geldiği öne sürülen canlılar için şu yorumu yapar;
"İçerisinde yaşadığımız dünya gerçek üstü bir dünyadır. Daima kendisine dönülecek olan ana nokta, gerçek bir evrim olayının (minik bir evrim olsa bile) içinde olmamış olduğumuzudur.
Şuna kesinlikle inanıyorum, - başka bir ihtimal görmüyorum - : Memeliler sürüngenlerden evrimleşmiştir, sürüngenlerde balıklardan, ancak, böyle birşeyi düşündüğüm ve açıkladığım zaman bu düşüncedeki kolay kabullenilemeyecek belirsizliği görmekten kaçınmamaya çalışıyorum ve bu
"skandal "niteliğindeki evrim sürecinin kökenine dair ihtimal dahilinde olmayış gibi gülünç yorumu eklemektense, evrimin kökeni sorusunu cevapsız bırakmayı tercih ediyorum.
"
[Dr. Dewar'ın "Evrim Teorisinin Zorlukları " kitabından, s. 143]
Bazı bilim adamları, sürüngenlerden memelilerin ve kuşların meydana gelmesi için
gerçekten oldukça ilginç teoriler ortaya atmışlardır.
- Örneğin kuşların, ağaçların üzerinde daldan dala zıplayan sincap ve diğer bazı memeli türlerinden evrimleştiğini iddia etmişlerdir (Bu iddia, sinekleri avlamak için zıplayan dinazorlar efsanesinin modernize edilmiş bir halidir.
)
E. F. Schumacher, evrim teorisi için üretilen üstün hayal gücüne dayalı hikayeler için "Şaşkınlar
İçin Klavuz" adlı kitabının 133. sayfasında şunları söyler;
"Evrimcilik bilim değildir, bilim-kurgudur, hatta bir tür şakadır"
Sıçramalı Evrim ve "2. Sonuç"a Doğru:
Sıçramalı evrim sıra dışı bir durum teşkil eder;
Charles Darwin Türlerin kökeni kitabının 148. sayfasında şunları söyler;
"Eğer aşamalarla meydana gelmesi imkansız olan bir organın varlığını
görebilseydik, teorim kesinlikle çökmüş olacaktı, ancak ben böyle bir hal
göremiyorum. . . "
Darwin 18. yy'da böyle bir durumu elbete göremeyecekti. Ancak 21. yy'da aşamalı olarak meydana gelmesi imkansız olan binlerce organ ve organ sistemleri görüldü. Bunun anlamı teorinin tamamen çökmesidir.
İşte evrimci bilim adamları bu engeli aşmak için "Sıçramalı evrim "adını
verdikleri yeni bir senaryo üretmişlerdir.
Bu senaryoya göre, hem Kambriyen patlaması (ilerleyen satırlarda değinilecek)
açıklanmış oluyor, hem de araformların neden bulunmadığı sorusunun cevabı
bulunmuş oluyordu.
Sıçramalı evrim, meydana gelen mutasyonların çok kısa bir zaman zarfı içerisinde canlıya kompleks oranlar kazandırdığını iddia eder. Bu ani ve yararlı mutasyonlar, binlerce bireyin ölmesine neden olurken birkaç canlının hayatta kalmasını sağlar, ve daha sonra hayatta kalanların DNA'larında meydana gelen mutasyonlara yenileri eklenir ve kompleks organlar ortaya çıkar.
Böylelikle kısa zaman içerisinde kazanılan organlar neticesinde araformlara da
gerek kalmaz.
Bu senaryo aşırı iyimser bir senaryodur. Sıçramalı evrim için yine mutasyonlara ihtiyaç vardır. Ancak evrimin belli bir amacı yoktur.
Bu durum aşamalı ve sıçramalı evrimin her ikisi içinde geçerlidir.
Bir organ, meydana gelen yararlı bir mutasyonla başka bir şekle dönüşüyor. Bu değişiklik muhafaza ediliyor.
Belli bir zaman dilimi sonunda ikinci bir mutasyonla organ biraz daha
değişikliğe uğruyor ve eskisinden daha iyi bir fonksiyona sahip oluyor, ve
ardından diğer mutasyonlarla koruna koruna organ en mükemmel halini alıyor.
Görüldüğü gibi daha iyiye giden organın oluşması tamamen belli bir hedefe yöneliktir. Ancak evrim belli bir amaca yönelik değildir.
Mutasyonlar tesadüfi olduğu gibi meydana gelen değişikliklerin organizmada
muhafaza edilmesi gibi bir durumda söz konusu değildir.
Şimdi Bir senaryo üretelim;
Elimizde 100 sayfalık bir polisiye romanı olsun. Bu romanı matbaaya götürüp çoğalttığımızı varsayalım. Kitabın her kopyasında bir harfi değişmiş olsun. Tesadüfen matbaa makinesinde meydana gelen hatalarla bu romanın bir şiir kitabına dönüşmesi elbette imkansızdır. Ancak gerçektende kitabın son kopyasında (örneğin 20 milyarıncı kopyasında) bir şiir kitabının ortaya çıktığını görürseniz, kesinlikle matbaa
makinesindeki hataların bir kişi tarafından yönlendirildiğini düşünürsünüz.
Hatta bundan kesinlikle emin olursunuz.
Aynı senaryoyu doğal mutasyonlara uyarlayabilirsiniz. Ancak doğada akıllı bir tasarımcı yoktur. Yani matbaa makinesinin başında duran kişi gibi herhangi bir
"Doğal mutasyon yönlendirici mekanizması "yoktur. O halde bir organın belli amaca yönelik olarak başka bir organa dönüşmesini beklemek, polisiye romanımızın matbaanın başında hiç kimse olmadan şiir kitabına dönüşmesini beklemek gibi olur.
Buda hayal kurmakla aynı anlama gelir.
Sonuç olarak evrim belli bir amaca yönelik değilse organlar mucizevi bir şeklide
tesadüfen ortaya çıkmalıdır.
Bu duruma bir örnek verelim;
Bilim adamları, sil organellerine sahip hücrelerin, kamçılı bakterilerin ökaryotik bir hücre tarafından fagosite edilmesiyle birlikte meydana geldiğini iddia ederler. Mesela ökaryotik bir hücre olan flagellaya (kamçıya) sahip olmayan Amip, ortamda bulunan kamçılı bir bakteriyi (bu arada kamçılı bakterinin ortaya nasıl çıktığı sorusuna deyinmiyoruz) yutmuş ve bakteri kamçısını kendi amaçları doğrultusunda kullanarak sil'e (flagelladan daha değişik bir kamçı) evrimleştirmiştir. Amip hücreleri de milyarlarca yıl boyunca evrimleşerek daha kompleks organizmaları (kedi, köpek, maymun vb. ) meydana getirmiştir. Tabiat ana denen görünmeyen bir güç ise sil organelini milyarlarca yıl boyunca muhafaza ettiği için bugün insanın ve bazı memeli hayvanların soluk borularında sillere rastlanmaktadır.
Yani silin kökeni Amip'e kadar uzanır.
Dr. Behe "Darwin'in Kara Kutusu" kitabında kamçılı bakterilerin, silli tek hücrelilerin ve diğer ökaryotların atası olduğuna dair teorileri şu şekilde cevaplıyor;
"Bir bakteri kamçısının, bir sile evrimleşmesini iddia etmek, plastik bir oyuncak geminin bir anda buharlı bir gemiye evrimleşmesini iddia etmek gibidir.
"
Her ne kadar ökaryotik tek hücrelilerin sahip olduğu sillerin bakteriden kökenlendiğini hayalde kurgulamak mümkün gözükse de, moleküler düzeyde bir kamçı organelinin, ökaryotik hücrelerde bulunan sile evrimleşmesi kesinlikle olanaksızdır. Sil neden soluk borusunda konumlanmıştır, neden ellerimizin iç yüzünde yada çenemizin hemen altında konumlanmamıştır?
Bu soru tek başına, evrim süreci içerisinde tesadüflerle olması gerektiği gibi olan fonksiyonel organların oluşumu iddialarını çökertmektedir. Tamamen tesadüfi mutasyonlara bağlı değişimler, hangi tabii itici güç yardımıyla asıl fonksiyonlarını yerine getirebilecekleri organlara yöneltilecektir?
Paleontolojistler, aşamalı evrim süreci içerisinde mutlak suretle araformların yaşamış olması gerektiğini bildikleri için dünyanın dört bir yerinde kazı çalışmalarına girişmişlerdir. Bulunan fosiller ile binlerce dizi oluşturulmuş ve soy ağaçları çizilmiştir. Ne yazık ki bu çalışmaların hiç biri mutlu bir sonla noktalanmamıştır.
Çünkü soy ağaçlarının her biri, yeni bulunan başka bir fosille karışmaya
başlıyordu.
Fosillerin hiçbir araform belirtisi göstermeden aniden ortaya çıkışları, aşamalı evrimin paleontolojik olarak çökmesi anlamına gelmektedir. Öyle ki
yalnızca köpek ve sırtlan türünden geldiği varsayılan at ve eşek türü hayvanlar (toynaklı hayvanlar) için yirmiden fazla soy ağacı çizilmiştir.
Bu soy ağaçlarının bu kadar fazla sayıda olması, her yeni bulunan fosilin diğer
fosillerle arasındaki uçurumun devasal derece büyümesinden dolayıdır.
Örneğin at fosillerindeki kaburga sayılarının artış gösterdiği göz önüne
alınarak çizilen bir soy ağacı, aniden kaburga sayısının düşmesi yada
yükselmesiyle, veyahut iskelet boyutunun, fosillerin aynı yaşta olmalarına
rağmen aniden büyümesi yada küçülmesi ile alt üst olmaktadır.
Canlıların hiçbir atasal araform izine rastlanılmadığı halde soy ağaçlarında aniden ortaya çıkışları ve kayboluşları, bugün halen bilim dünyasında tartışılan bir konudur.
Paleontolojik araştırmalar neticesinde gelecekte bir gün araform niteliğinde bir
iskelet keşfedilirse, bu keşif evrim teorisi için güçlü bir delil olarak bilim
dünyasında yerini alabilir, ancak moleküler düzeyde evrimin gerçekleşmesinin
imkansız olması, bağlantılı olarak, bulunacak fosillerin herhangi birisinin
araform olması ihtimalini geçersiz kılmaktadır.
Dr. Dewar, "Evrim Teorisinin Zorlukları" kitabının 141. sayfasında ve sonrasında, karanlığa gömülen araform çıkmazlarının, artık bilim adamlarınca itiraf edilmesi gerektiğini şöyle dile getirmektedir;
"Bazı biyologlar evrim doktrini mevcut şekilleriyle terk edilmediği sürece büyük gruplar arasında olması gereken araform fosillerinin bulunmayışı gerçeğinin açıklanması gereğini anlamıştır.
"
Paleontolojik bulgular gerçektende evrimin aşamalı bir biçimde gelmediğini açık bir şekilde fosillere dayanarak söylemektedir.
Fosiller, uzman anatomistler tarafından defalarca incelenmesine karşın, sonuç
hiç değişmemektedir.
"İskelet yapısı yerli yerinde bir organizma. . . . "
Charles Darwin "Türlerin Kökeni" kitabında araformların yokluğu problemini çözmek için şu şekilde bir tez ileri sürmüştür;
"Eğer anakaralar, canlıların evrimi esnasında birbirinden ayrıldı ise, ayrılan bu yeni mekanlarda yeni türler ortaya çıkmış olabilir. Bu durumda soy ağaçlarına dizilen araformlar arasındaki derin uçurum kapanmış olur, ayrılan her bir anakarada birbirinden bağımsız, değişik yeni türler ortaya çıkmış olabilir.
. . "
Darwin'in bu tezi, araformların yokluğu problemini çözmek yerine daha zor bir
soruyu beraberinde getirir: "Yeni anakaradaki canlılar ne şekilde ortaya
çıkacaklardır?" Bu sorunun tek cevabı "Evrim Mucizesi"dir.
Biyolojik Big Bang: Kambrien Patlaması
Kambriyen devri, adını jeolojik bir kaya tabakasından alır. Paleontologlar
buldukları fosilleri soy ağaçlarına dizmeden önce bir dizi teste tabi tutarlar.
Bu testlerle, canlının yaşadığı ortam koşullarını, canlının soğuk kanlı yada sıcak kanlı bir yapıya sahip olup olmadığını, az çok ne tür bir fizyolojik yapıya sahip olduğunu ve en önemlisi olan fosilin yaşını hesaplarlar. Kambrien devri canlılarının kompleks yapılara sahip olduğu bilinmektedir. Bu devir canlılarına ait fosiller yaklaşık olarak 550-600 milyon yaşındadırlar. Bilim adamları kompleks yapılara sahip onbinlerce fosilin yaşını hesapladıklarında kambrien devrinden önce yaşayan hiçbir kompleks canlının (ormurgasızlar, kordalılar ve omurgalılar) olmadığı keşfetmişlerdir.
Bu devirden önce yaşayan canlılar yalnızca tek hücreli mikro organizmalar ve
bazı yumuşakçalardır.
Prekambrien adı verilen bu dönem yaklaşık 700 milyon yıl ve daha öncesini kapsamaktadır. Bilinen en yaşlı canlı ise 2,5 milyar yıl yaşındaki tek hücreli bir canlı olan Alg'lerdir. Kambrien devrine gelindiğinde ise canlıların aniden büyük bir açılım göstermesi anatomist ve paleontoljistler üzerinde adeta şok etkisi yaratmıştır. Bilindiği gibi evolüsyon süreci milyonlarca yıllık bir süreç içerisinde işlediği varsayılan bir mekanizmadır.
Ancak canlıların tek hücrelilerden ani bir şekilde türevlenmeleri evrim süreci
açısından, bir saatlik zaman dilimi içerisinde bir saniyelik süre gibidir.
İşlediği varsayılan evrim mekanizmasının zaman dilimini göz önünde bulundurarak olağanüstü sayıda kompleks yapıdaki organizmaların ani çıkışları hakkında iki ünlü paleontolojist N. Eldredge ve S. J. Gould
"Aşamalı Evrime Son Nokta" kitabıbının 82. sayfasında şu bilgileri vermişlerdir;
". . . Keşfedilen son fosillerle, kambrien ve prekambrien dönemleri arasındaki zaman dilimi, 50 milyon yıldan 10 milyon yıla kadar inmiştir. 10 milyon yıl gibi kısa bir zaman dilimi, canlıların evrimi için gereken sürecin yanında
göz açıp kapamak kadar kısa bir süreyi temsil etmektedir. "
Dr. Shut ise açık bir dille kambriyen devri için "Evrim Teorisinin Çatlakları" kitabında şu ifadelere yer vermiştir;
". . . . Bu umut kırıcı işaretler, paleontolojiye güvenen evrimcilerin önemli açmazlarıdır. Evrim teorisi için, paleontolojinin sağladığı bir karşı delilden daha büyük yıkım ne olabilir? Milyonlarca yıl önceki
"HAYIR ", hakikaten yankılanan bir "HAYIR "'dır. " [a. g. e
/s. 6]
Oldukça kompleks organlara sahip ökaryotik organizmaların (örneğin Tribolitler)
10 milyon yıl gibi kısa bir zaman dilimi içerisinde tek hücrelilerden ve solucan
gibi yumuşakçalardan evrimleşerek dünya üzerine yayılması, bilimsel veriler bir
yana mantıksal olarak da açıkça imkansızdır.
Elde edilen paleontolojik bilgiler açık bir şekilde evrim senaryosunu temelinden çökertmiştir.
Sıçramalı evrimin tamamen mucizelerle açıklanması, kambrien devrinin de bir
mucizeyle açıklanması gerekliliğini ortaya koyar.
N. Eldredge araformlar ve Kambrien patlaması için şunları söyler;
"Paleontolojistlerin uzun zaman evrimden kaçınmaları şaşırtıcı değildir. Evrim hiçbir zaman gerçekleşmedi.
Bu konuya emek verenler, kayalar üzerindeki parçaları, küçük salınımları, ve çok
nadiren meydana gelen değişimleri (mutasyonlar) yıllar boyunca, evrim tarihinde
gerçekleşen hesabı yapılamayacak kadar küçük orandaki şaşırtıcı değişiklikleri
topladılar.
Bizler, evrim romanının tanıtımını okuduğumuzda, organizmaların bir patlama (Kambrien) şeklinde ortaya çıktığını ve fosillerin her yerde bulunacağına dair hiçbir delil getiremediğini gördük. İşte bu nedenle, fosil kayıtları evrim hakkında bir şeyler öğrenmeye çalışan paleontolojistlerin tepkisini almıştır.
"
[N. Eldredge / "Evrimin yeniden keşfi "/s. 95/1995]
Biyolojik patlama demek, canlıların aniden ortaya çıkması demektir. Gerçek
şudur ki bu ani çıkışın, hiç bir şekilde evrimci bir anlayışla açıklanması
mümkün gözükmemektedir.
|