Kuantum fiziğinin kendisini keşfeden ve geliştiren
bilim adamları tarafından reddedilmesi ilginç bir ironidir. Çünkü kuantum
mekaniği evrenin kesin ve sabit determinizm yasalarıyla işlediği varsayımının
yanlış olduğunu, atom altı dünyada işlerin hiçte sağduyularımıza uygun şekilde
işlemediğini ortaya koymuştur. En kısa tanımıyla determinizm doğal olguları kesin olarak hesaplamayı
öngörürken kuantum kesinliğin imkansız olduğunu ve olguların ancak olasılık
hesaplarıyla öngörülebileceğini söyler. A olayı sebep olmak üzere B olayını doğuruyor olsun. Determinizm bunun
mutlak suretle hesaplanan şekilde meydana geleceğini iddia ederken kuantum A
olayının B olayını doğuracağını “%” olasılıklar şeklinde ifade eder. Örneğin determinizm X noktasına fırlatılan 100 elektronun hepsinin tam
olarak hesaplanıldığı üzere belirlenen noktaya çarpacağını umar. Kuantum ise
bize elektronların 95 tanesinin X’e, 3 tanesinin Y’ye ve hatta 2 tanesinin arzu
ederlerse Z noktasına çarpma ihtimali olduğunu söyler. Yapılan sayısız
deneylerde elektronların bazılarının keyiflerine göre hareket edip farklı
yolları tercih ettikleri hayretle gözlenmiştir. Atom ve atom altı parçacıkların hareketlerindeki belirsizlik Werner
Heisenberg tarafından ilkeleştirilmiştir. “Heisenberg Belirsizlik İlkesi”ne göre
bir parçacığın hızını ve konumunu aynı anda bilmek mümkün değildir. Yani
parçacığın hızını biliyorsanız konumunu, konumunu biliyorsanız hızını
bilemezsiniz. Hız veya konum niceliklerinden birisinden yola çıkarak bir diğeri
hakkında sadece olasılıklardan bahsedebilirsiniz. Anlaşılacağı üzere sebep-sonuç zincirinde sonucun ortaya çıkış şekli tamamen
elektronların keyfine kalmıştır! Anthony Standen’in meşhur kitabı “Bilim Kutsal Bir İnektir”de ifade ettiği
gibi “Birkaç elektrondan bir şey çıkmaz denilse bile determinizmin modası artık
geçmiştir ve terk edilmiştir.” Halbuki her şey materyalist-deterministlerin
planlandığı gibi gidiyordu; fiziğin sınırına dayanmamıza ramak kalmıştı ve tüm
evreni avucumuzun içine almak suretiyle Tanrıları ve diğer batıl inançları
tamamen tasfiye edecek ve kendi kaderimizi tayin edecektik. Kuantum sıçramasının yarattığı en ilginç tartışma kuşkusuz, insanların ve
cansız varlıkların gelecekteki akıbetlerini tahmin ederek büyük dinlerde tarif
edilen “kader” kavramını yanlışlamaya çalışan materyalistlerle Tanrı’ya inanan
bilim adamları arasında yaşanmıştır. 1. bölümde bahsettiğimiz üzere bir insanı meydana getiren tüm atomların
hareketlerinin hesaplamalar yoluyla kestirilmesi ve davranışlarının önceden
bilinmesi o insanın özgür iradesini yok saymak anlamına gelir. Özgür iradenin
determinizm yasaları çerçevesinde yok sayılması suretiyle Tanrı’nın insana özgür
irade bahşettiği savının geçersiz kılınacağı düşünülmüştür. Tam da bu tartışmaların göbeğinde kuantum mekaniğinin atom ve atom altı
parçacıkların kendi keyiflerine göre olasılıklar çerçevesinde hareket ettiğini
ortaya koyması Tanrı’ya inanan yaratılışçı bilim adamları tarafından sevinçle
karşılanmıştır. Deterministlerin insan davranışlarını önceden tahmin etme düşüncesi
irrasyonel (akıl dışı) olmakla beraber Tanrı’ya inanan yaratılışçı bilim
adamlarının Tanrı’nın insana bahşettiği özgür iradeyi kuantum mekaniği ile
kazandığını iddia etmeleri de aynı nispette irrasyoneldir. Batı felsefesinin dehalarından sayılan Bertrand Russel bu tuhaf tartışmalar
için şu yorumu yapmaktan kendini alamamıştır: “Eğer gelecekte bir gün kuantum
mekaniği atomların hareketlerini önceden kesin olarak bilmemize olanak
sağlayacak fiziksel prensipleri keşfederse bu durumda özgür irademize veda mı
etmemiz gerekecektir?” R.C. Tolman konuya daha mizahi açıdan yaklaşır: “İyi bir fizikçinin belirsizlik ilkesinin özgür irade ve ahlaki sorumluluğu
dünyaya geri getireceği görüşünü makul bulmak çok zordur. Bildiğim kadarıyla,
ahlaki sorumluluk dünyayı hiç terk etmemiştir!” İnsanın özgür iradesi veya diğer tüm dini kavramları açıklamak için bilim
adamları ve filozoflar yanlış ölçütlerle hareket ediyor gibi görünmektedir.
Çünkü söz konusu kavramları fiziksel ve matematiksel prensiplerle açıklamaya
veya onları yanlışlamaya çalışmak mümkün olmadığı gibi birbirinden bağımsız
kavramların farklı ölçütlerle kıyaslanması hatasına düşülür. (iyi bir futbolcuyu
iyi satranç oynayan bir adamla kıyaslamak gibi) Determinizm ve onun pabucunu dama atan kuantum mekaniğinin her ikisi de
sebep-sonuç zincirinden yola çıkarak soyut ve somut kavramları açıklama
konusunda bize yardımcı olmamaktadır. Çünkü fiziksel olgulara tamamen yanlış bir
açıdan bakılmakta ve yanlış ölçütlerle çıkarımlar yapılmaktadır. 21.yy’da Batı felsefesi ve bilim dünyasında hala ciddi bir tartışma konusu
olan “Determinizm, Kuantum ve Özgür İrade” sorununun temelini teşkil eden püf
noktası sebep-sonuç zincirinin fiziksel ve matematiksel olarak kestirilmesiyle
değil, sebep ve sonuçların her birinin mahiyetlerinin anlaşılmasında
yatmaktadır. (2.Bölüm sonu)
|