Sitenin "Önsöz" bölümünde DNA üzerine kısa ve öz
açıklamalara yer vermiştim. Bu bölümde ise DNA dünyasının biraz daha
derinliklerine inerek hem eğitici hem de ilgi çekici bilgiler edineceğiz.
DNA'nın canlıların genetik şifresi olduğunu sıklıkla duyarız. Belgesellerde, dergilerde
gazetelerde vs. Fakat genlerle ilgili olarak her zaman kafamızda soru işaretleri kalır. DNA ne demek,
genler insanın neresinde bulunur veya genlerle nasıl oynarlar gibi sorulardır bunlar. Aslında pekte
bahsedildiği kadar karmaşık bir konu değildir. En azından burada
anlatılanlardan DNA ve genler hakkında kaba ama öz bilgiler edinebilirsiniz.
İlk olarak "DNA"ve "Gen" kavramı üzerinde durarak ne olduklarını izah etmeye çalıştım. Sade tanımların
ardından ilginç konulara değindim. Zevkle okuyabilirsiniz. DNA Nedir, Nerede Bulunur?:
DNA "Deoksiribo Nükleik Asit" isimli bir tür molekül grubunun kısaltılmış
isimidir. DNA'nın çift zincirli ip merdivene benzediğinden bahsetmiştik(Bkz. Önsoz,Sekil-1). Çift zincirli
yapıdaki DNA zinciri oldukça uzun bir zincirdir. Bu zincir hücre içindeki özel
enzimler ve proteinler aracılığı ile paketlenir.
Nasılki uzun bir ipi makaraya düzenli bir şekilde sarıyorsanız, hücrede buna benzer bir mekanizma ile DNA'yı
paketleyerek çekirdeğinin (Nukleus) içine yerleştirir. DNA her hücrede bulunur. Örneğin şu an ekrana bakan gözlerinizdeki her hücrenin içinde DNA zinciri paketlenmiş bir vaziyette
yerleşik olarak bulunur. Veyahut klavyeyi kullanan ellerinizdeki her bir hücrenin içerisinde ayrı ayrı DNA molekülü bulunur.
Böbreklerinizin hücrelerinde, karaciğerinizin hücrelerinde, kemik hücrelerinizde
kısacası vücudunuzdaki her hücrede DNA molekülü mevcuttur.
DNA uzun bir zincir olmasına karşılık üzerindeki baz sıraları bir düzen içerisinde taksim edilmiştir.
Taksim edilen bu baz gruplarına ise
Bir canlının bütün karakterleri ise DNA'daki genlerde saklıdır. Bu genlerin nasıl olup
da bir canlıyı meydana getirdiğine ilerleyen bölümlerde deyineceğiz.
Yukarıdaki DNA zincirine bakacak olursanız A, T, G ve
C olmak üzere 4 farklı bazın birbirleriyle karşı karşıya gelerek bağlandığını görürsünüz. Bu bağlanmalar belirli bir düzene göre yapılır.
A: Adenin, T: Timin, G: Guanin ve C: Sitozin bazları arasında Adenin bazı
yalnızca Timin ile Guanin bazı ise yalnızca Sitozin(c) ile bağ yapar. Bunun
nedeni ise oldukça ilginçtir.
Adenin ve Guanin bazları yapısal olarak büyük boylu moleküllerdir. Timin ve
Sitozin ise küçük boylu moleküllerdir. Adenin ve Timin bazlarını bir futbol
topu, Guanin ve Sitozin bazlarını ise tenis topu olarak düşünebilirsiniz.
Eger Adenin bazının karşısına Timin değil de Guanin gelseydi heliks yapısının düzgün ilerlemesi mümkün olmayacaktı.
Fakat DNA'da küçük bazlara karşı büyük bazların gelmesiyle aradaki mesafenin her
noktada sabit olması sağlanmıştır. DNA'nın yapısı bazların bu şekilde ardı ardına sıralanmasıyla uzayıp gider.
Aşağıdaki şekilde ise bazların sıralanışı biraz daha anlaşılır bir şekilde
görülmektedir.
DNA'daki şifrelerden canlı bir organizmanın meydana gelmesi, aslında hücre içinde oldukça karmaşık bir dizi işlem neticesinde meyadana gelir. Fakat yazımızda bu işlemleri en kaba haliyle ele aldık. DNA'daki şifrelerin deşifre olup organizmayı meydana getirmesi aşama aşama meydana gelmektedir. Bu aşamalar ise sırasıyla ; 1. DNA'dan RNA sentezi (Transkripsiyon) 2. RNA dan protein sentezi (Translasyon)
3. Proteini üretilen hücrenin farklılaşması (Morfogenez)
Erkek bir canlıdan gelen spermin taşıdığı bir miktar DNA ile dişi bir canlıdan gelen yumurtanın taşıdığı DNA birleşerek tam bir
DNA'yı verir. Bu DNA meydana gelecek yavrunun tüm özelliklerini içinde barındırır. Mesela bu canlının DNA'sında 1 milyar gen var ise
bu genlerin 500 milyon tanesi anneden 500 milyon tanesi de babadan gelir.
Yumurta ile spermin birleşmesinin ardından DNA'daki o eşsiz şifreler çözülerek,
küçücük bir yumurta (zigot) dan kocaman bir canlıyı meydana getirmeye başlar.
İlk aşama RNA sentezidir. Bu işlem DNA'nın açılmasıyla başlar. Biliyoruzki
DNA'daki bazlar karşı karşıya gelip el ele tutuşarak her iki omurgayı birleştirmişlerdi. Fakat bu bazlar ellerini bırakarak yani aralarındaki bağları kopararak
DNA'nın çift zincirli yapısını tıpkı bir "fermuar"gibi açmaya başlar.
DNA çözülmeye başladıkça "RNA polimeraz"adı verilen özel bir protein DNA'nın üzerinde gezerek onu okumaya ve RNA yı sentezlemeye başlar.
Bu işlemi daha iyi anlamak icin aşagıdaki şekle bakalım.
Şekilde DNA çözülmüş bir vaziyette görülmektedir. Büyük mavi bölge RNA polimerazı temsil etmektedir. Yeşil şerit ise sentezlenen RNA dır. Anlaşılacağı gibi DNA zinciri açılmış ve RNA polimeraz enzimi vasıtasıyla DNA'daki bazlara karşılık gelen diğer bazlar birbirlerine eklenerek RNA üretilmektedir. Üretilen RNA'nın DNA'dan tek farkı Adenin bazının karşısına Timin yerin "U"harfiyle gösterilen "Urasil"bazının gelmiş olmasıdır. Üretimi tamamlanan RNA daha sonra DNA üzerinden ayrılarak bir dizi işleme tabii tutulur. Bu işlemler sırasında RNA kaba olarak DNA'dan üretildikten sonra üzerinde düzeltmeler yapılır. Nasıl ki bir marangoz kestiği tahtaları düzeltmek için yontuyorsa, hücrede aynı şekilde üretilen kaba RNA yı düzeltmek için bir dizi enzimi görevlendirir.
Not:
Üretilen bu RNA, mRNA (mesajcı RNA) dır.
2. RNA'dan Protein Sentezi (Translasyon):
Düzeltme işlemleri tamamlanmış olan mRNA daha sonra çekirdek (nukleus)'den çıkarak "Ribozom" adı verilen bir organele doğru yol almaya başlar.
Ribozom'a ulaşan mRNA Ribozom'a bağlanır.
mRNA'nın bir özelliği ise DNA'daki gibi sıralanan bazların 3'lü gruplar halinde ayrılmış olmasıdır. Bir örnek verelim ;
DNA üzerindeki kodonlar "AATGCCGATGTA"şeklinde ise, sentezlenen mRNA nın
görünümü "UUA-CGG-CUA-CAU" şeklinde olacaktır. Dikkat ederseniz baz sıralamasında bir değişme yoktur,
yalnızca bazlar 3'lü gruplar halinde taksim edilmişlerdir. Taksim edilen bu 3'lü gruplara ise "Kodon"adı verilir.
Tabii RNA da Adenin bazına karşılık Urasil bazının, Guanin bazına karşılık ise
Sitozin bazının geldiğini unutmamak gerekir.
Bu şekilde üretilen mRNA Ribozom'a bağlandıktan sonra 3'lü grupların okunmasına başlanır. tRNA adı verilen bir başka RNA çeşidi ise bildiğimiz mRNA veya DNA kadar uzun değildir. tRNA (Taşıyıcı RNA) üzerinde
yalnızca 15-20 baz sırası bulundurur. tRNA'nın diğer bir özelliği ise birbiri ardına sıralanan bazların bir daire oluşturacak şekilde bağlanmasıdır.
Bunu halay çeken bir grup insana benzetebilirsiniz.
tRNA halkasının üzerinde iki önemli bölge vardır. Bu bölgelerden ilki, taşıyacağı aminoasidin tanınmasını sağlayan bölgedir. Diğer bölge ise
tRNA'nın mRNA ya bağlanacağı 3 adet baz sırasından oluşan bölgedir. Bu bölgeye ise
"Anti-kodon" adı verilir.
mRNA üzerinde bazların 3'lü gruplar halinde dizildiğinden bahsetmiştik. İşte tRNA üzerinde bulunan,
"anti-kodon" adı verilen ve yalnızca 3 adet baz sırasından oluşan bu bölge,
Ribozom'a tutunmuş mRNA üzerindeki "kodon" adı verilen 3'lü gruplara bağlanır. Tabii tRNA ların anti-kodonları, mRNA üzerindeki kodonlara sırasıyla bağlanırken beraberlerinde taşıdıkları aminoasitleri de getirmişlerdir. Bu yüzden tRNA'ya bu isim verilmiştir: Aminoasiti
taşıyan RNA.
tRNA lar aminoasitleri taşıyıp sırasıyla kodonlara bağlandıkça, tRNA ların
sırtlarındaki aminoasitlerde birbirleriyle bağlanmaya başlarlar.
Yüzlerce binlerce tRNA yanyana dizildiklerinde, üzerlerindeki aminoasitlerde yanyana gelmiş olur. İşte yanyana gelmiş olan bu aminoasitler birbirleriyle bağ yaparak proteini sentez etmeye başlar.
Hatırlarsanız protein molekülünün aminoasit zincirlerinden meydana geldiğini
soylemiştik.
tRNA lar sırasıyla mRNA üzerine yerleştikten sonra, sırtlarındaki amino asitler bağ yapar. Tam bu sırada işi biten tRNA yükünü boşaltmış olarak mRNA dan bağını kopararır ve
Ribozomdan ayrılır. Fakat taşıdığı amino asit, kendinden önceki tRNA'nın
getirdiği aminoasitle bağ yapmış olarak protein zinciri oluşumuna katılır.
Bu gerçektende insanı hayranlık içerisinde bırakan bir sistemdir. Bugün
dünya üzerinde yapay olarak üretilen proteinler bile canlı bir hücre tarafından
üretilen proteinin adi bir taklidi olmaktadır.
Buraya kadar olan aşamalar hücrede protein sentezi için gerekli işlemleri kapsıyordu.
Bundan sonra ise üretilen proteinin çeşidine göre hücrenin kazandığı
fonksiyondur.
Bir yumurta ile bir spermin birleşmesiyle meydana gelen yapı zigot adını alır ve tek bir hücreden ibarettir. Zigot içerisinde DNA kendisinin bir kopyasını çıkarır. Dolayısıyla hücrede DNA miktarı iki katına çıkmış olur. Fakat hücre derhal bölünmeye başlar bu DNA'lardan birisi bir hücreye giderken diğer DNA ise ikinci yavru hücreye aktarılır. Böylelikle hücre ikiye bölünmüş olur.
Bölünmeler ta ki anne karnında bir bebeğin meydana gelmesine dek sürer.
Yani tek bir hücre, o kadar çok bölünme geçirir ki sayıları trilyonları bulur ve bir canlı embriyoyu (anne karnındaki bebek) meydana getirir.
DNA şifrelemesi ise bu noktada devreye girer.
Bir önceki basamağımız protein sentezi ile ilgiliydi. Fakat proteinler çeşitli hücreler için farklı tiplerde üretilir. Bir yavru anne karnında gelişirken, yavrunun gözlerini oluşturacak hücrelerdeki DNA'lar
yalnızca göz organı ile ilgili proteinleri üretirler. Aynı şekilde yavrunun
beynini oluşturacak hücrelerin DNA'ları ise yalnızca beyin organı ile ilgili
proteinleri üretirler.
Burada önemli olan nokta şudur. İnsanın kemik hücresi olsun, karaciğer hücresi olsun, böbrek hücresi olsun kısacası vücudunun her bölgesindeki
hücrelerin içindeki DNA'larda insanın bütün organlarını oluşturacak bilgiler saklıdır. Fakat saklanan bu bilgilerden
yalnızca ilgili organ için üretilecek proteinlerin meydana getirilmesi sağlanır. Yani her hücrede insan vücudunun her organının protein bilgileri saklanır fakat bu proteinlerin hepsi üretilmez.
Yalnızca meydana getirilecek organla ilgili proteinler
üretilir. Bir organda, organla ilgili proteinler dışında DNA'da saklanan diğer proteinlerin üretilmemesi için
DNA'nın üzeri "Histon" adı verilen özel bir proteinle örtülür.
Hücrelerin programlanmış bir şekilde farklı farklı proteinler üretip farklı organlara dönüşmesi olayına
biyoloji dilinde farklılaşma (morfogenez) denir. Bugün bilim adamlarının kafasını kurcalayan en büyük problem ise hücrelerdeki
Histonların hangi genlerin üzerini örtüp hangilerinin üzerini açık bırakacağını nereden bildiğidir. Çünkü proteinlerde birer moleküldür ve moleküllerde atomlardan oluşur.
Dolayısıyla şuursuz atomların bu derece zekice düşünülmüş bir mekanizmayı
meydana getirmesi beklenemez.
Kromozom: Kromozomlar, genetik
materyalin (DNA) ' nın yardımcı proteinlerle birlikte dönümler yapıp
katlanmasıyla ve kısalmasıyla oluşan yoğunlaşmış yapılardır.
Örnek olarak insanın somatik hücrelerinde daima 46 tane kromozom bulunur. Ve bu 46 kromozom 2n harfiyle gösterilir. Tabii kromozom sayıları canlıdan canlıya değişmektedir. Mesela sığır somatik hücrelerindeki kromozom sayısı 60, farede 40, kurbağada 26'dır.
Sayısı ne olursa olsun eğer kromozomlar somatik bir hücreye ait ise 2n harfiyle
gösterilir.
Canlının eşey hücrelerinde ise kromozom sayısı somatik hücrelerindekinin yarısı kadardır ve n harfiyle gösterilir. İnsanın somatik hücrelerinde 46 kromozom, eşey hücrelerinde ise yarısı sayıda yani 23 tane kromozom bulunur.
Dişi ve erkek eşey hücreleri birleştiği zaman (buna döllenme denir) meydana
gelecek yavrunun kromozom sayıları yine 46 olacaktır.
Bir yavru anne ve babasına genetik materyal düzeyinde hiçbir zaman benzemez.
Çünkü anne birey, eşey hücrelerini (yumurta) meydana getirirken bu eşey hücrelerine kendi DNA sının yarısını nakleder. Aynı şekilde erkek bireyde eşey hücrelerini meydana getirirken (sperm) somatik hücrelerindeki
DNA'nın yarı miktarını eşey hücrelerine nakleder. Dolayısıyla dünyaya gelecek yavrunun DNA sı ne annenin nede babanın DNA sının aynısıdır.
Yavrunun DNA sı anne ve babasının DNA'larının karışımı olduğu için bazı
karakterleri annesine bazı karakterleri de babasına benzer.
Dişi ve erkek eşey hücrelerinden her hangi ikisi birbiriyle birleştiği takdirde
meydana gelecek yavru anneye de babaya da benzemez.
Dişinin somatik hücrelerinde "1 - 2 "genlerini taşıdığını varsayarsak, dişinin
"1 "genetik yapılı eşey hücresiyle erkeğin herhangi bir eşey hücresinin
birleşmesi halinde meydana gelecek yavrunun DNA'sı ya "1-A " olacak yada "1-B"
olacaktır.
Aynı şekilde dişinin "2 "genetik yapılı diğer eşey hücresinin erkeğin herhangi
bir eşey hücresi ile birleşmesi halinde, meydana gelecek yavru erkeğe de dişiye
de benzemeyecektir.
Doğadaki çeşitliliğin diğer bir nedeni ise "Krossing-Over "olayıdır. Krossing-Over
olayında, kromozomlar arasında parça değiş tokuşu yapılarak genetik materyalin çok daha değişik bir yapıya sahip olması sağlanır. Eşey hücreleri, mayoz bölünme ile meydana getirilirken kromozomlar eşey hücrelerine dağıtılmadan önce
Krossing-Over meydana gelir. Krossing-Over'da parça değiş tokuşu ise, birbirinin eşi olan iki kormozomun kromatidleri arasında meydana gelir (Bkz.
Hücre sayfası, Bölüm: Hücre bölünmesi).
Klonlama yöntemiyle, eşey hücrelerinden meydana gelecek olan canlının anne veya babasının aynısı olması sağlanabilmektedir. Klonlama yönteminde temel olarak izlenen yol ise dişinin yumurta hücresine, yine dişinin somatik hücrelerinden alınan 2n sayıdaki kromozomun yerleştirilmesidir.
Bu şekilde yumurtaya, DNA sı üzerinde hiçbir değişiklik yapılmamış somatik hücre
kromozomları enjekte edilerek yapay bir döllenme sağlanmaktadır.
Klonlamayı şekil üzerinde görelim:
Şeklin sol tarafında, doğal döllenme görülmektedir. Doğal döllenmede dişi
ve erkek eşey hücreleri birleşerek genetik düzeyde kendilerinden farklı bir
yavru meydana getirirler.
Sol tarafta ise klonlama yöntemi görülmektedir. Klonlama yönteminde ilk olarak dişi bireyin somatik hücrelerinde bulunan 2n sayıdaki kromozom, özel yöntemlerle hücre dışarısına çıkarılır ve izole edilir.
Daha sonra yine dişi bir bireyin yumurta hücresinin n kromzom sayıdaki genetik
materyali çıkarılır.
Yumurtadan çıkarılan n sayıdaki kromozomların yerine, dişinin somatik hücrelerden izole edilen 2n sayıdaki orijinal kromozomları yerleştirilir. Bu kromozomlar annenin tüm genetik bilgilerini taşımaktadır. Somatik hücre kromozomları yumurta hücresine yerleştirildikten sonra, yumurta hücresine elektrik sinyalleri gönderilir.
Bünyesinde 2n kromozom bulunan yumurta hücresi bu elektrik sinyallerini
aldığında sperm tarafından döllendiğini zanneder. Çünkü sperm hücresi n sayıdaki
kromozomunu yumurtaya aktarırken yumurta zarı üzerinde bir elektrik gradiyent
meydana getirir.
Yapay olarak elektrik sinyalleriyle aktif hale geçirilen yumurta hücresi, sahip olduğu enzimlerle içerisine yerleştirilen
DNA'yı replike edip çoğalmaya başlar. Hücrenin bölünerek çoğalmasıyla
nihayetinde embriyo (anne karnında gelişmekte olan yavru) oluşmaya başlar.
Klonlanmış embriyo ile doğal yolla meydana gelen embriyo arasındaki fark DNA'sında yatmaktadır. Doğal yolla meydana gelen embriyonun genetik özellikleri, anne ve babasının genlerinin karışımı olduğu için her iki bireyden de farklı bir genoma sahiptir. Fakat klonlanmış embriyonun DNA sı annesinin DNA sının aynısıdır. Yani aralarında en ufak bir baz sırasında bile fark yoktur.
Dolayısıyla dünyaya gelecek olan yavru, annenin genetik ve morfolojik tüm
özelliklerini taşır.
Mesela annesinin DNA'sından bir insan embriyosu kopyalandığını var sayalım. Dünyaya gelecek yavrunun göz rengi, saç rengi, yüz şekli, deri rengi, kafa yapısı, genlerinde taşıdığı hastalıkları, vücudunun üzerindeki benleri, kaşlarının uzunluğu kısacası vücudunun tamamı annesinin aynısı olacaktır.
Tıpkı tek yumurta ikizlerinde olduğu gibi.
Klonlama işlemi burada anlatıldığı kadar basit olmayıp oldukça karmaşık işlemler vasıtasıyla gerçekleştirilir. Öyle ki yumurtanın yapay olarak döllenmesi için ortam şartlarının olabildiğince ana rahmine benzetilmesi gerekmektedir. Mesela ortamın pH'ı, iyon konsantrasyonu, sıcaklığı vb. gibi.
Klonlamanın zor olması nedeniyle yalnızca tek bir yumurta hücresi üzerinde değil
yüzlerce hatta binlerce yumurtası üzerinde deneyler yapılmakta, bu klonlama
deneylerinden yalnızca bir kaç tanesinden netice alınabilmektedir.
MUTASYONLAR:
Mutasyonlar, bir canlının DNA sı üzerinde yani genetik bilgileri üzerinde meydana gelen değişikliklerdir.
Doğada mutasyonlara çok nadiren rastlanılmasına karşın meydana geldiği canlı
üzerinde ağır tahribatlara neden olmaktadır.
Mutasyonlar "nokta mutasyonu" ve "kromozom mutasyonu" olmak üzere iki ana sınıfa ayrılır. Bu iki ana mutasyon haricinde de mutasyonlar meydana gelmektedir fakat yazımızda diğer çeşitlerine yer vermedik.
Nokta mutasyonları, DNA'nın yalnızca çok kısıtlı bir bölümünde meydana gelen mutasyonlardır. Bir veya birkaç baz sırasının kopması veya yerlerinin değişmesi nokta mutasyonlarına örnek verilebilir.
Kromozom mutasyonlarına aşağıdaki şekillerden sonra değineceğiz.
Soldaki resimde DNA'nın paketlenmeden önceki hali görülmektedir. İplik gibi görünen bu yapı upuzun bir baz sırasından oluşur.
DNA'daki nokta mutasyonları, bu uzun baz sırasındaki bir veya birkaç bazın
kopması veya yer değiştirmesi şeklinde meydana gelir.
Sağdaki resimde ise DNA ipliğinin dönümler yaparak paketlenmiş hali görülmektedir (birisi solda birisi sağda iki karmaşık yapı). İşte
DNA'nın bu şekilde paketlenmiş haline "Kromozom "adı verilir.
Kromozom mutasyonlarında ise, kromozomun bir parçasında kopma veya Krossing-Over sırasında yanlış bir kromozomla parça değiş tokuşu meydana gelmektedir.
Dolayısıyla kromozom mutasyonları, nokta mutasyonlarından daha ağır hasarlara
neden olur.
Sağdaki küçük resimde ise nokta mutasyonunu temsil
eden bir çizim görülüyor.
Mutasyonların günümüzdeki en iyi örneklerine Down sendromu, Palindromi (altı parmaklılık), Albinizm (beyaz saç ve beyaz tenlilik) ve
kan kanserini verebiliriz. Bunların her biri birbirinden korkunç
hastalıklar olup çoğu mutasyonlar canlının ölümüne bile neden olabilmektedir.
Doğada hiçbir yararlı mutasyon yoktur. Meydana gelen mutasyonlar
çeşitlerine göre ya canlıda ağır bir hasara neden olur, yada canlı üzerinde
etkisiz kalır.
Soldaki iki ayrı karede görülen resimler "Kan kanseri"ne yakalanmış bir insandaki kan hücrelerini göstermektedir.
Soldaki resimde görülen hücreler disk seklindeki normal alyuvar (eritrosit) hücreleridir.
Fakat kanserli bir insanın kan hücreleri "orak"sekline dönüşmüştür.
Bunun nedeni, kan hucrelerinin üreTiminden sorumlu DNA molekülünün üzerinde bulunan şifrelerden birisinin dejenere olmasından dolayıdır. Bu hata kan hücresinin üretildiği proteinin 6.
aminoasitinin yerine başka bir aminoasidin bağlanmasına neden olur.
DNA üzerindeki bu küçücük hata bile canlı bir organizma üzerinde korkunç
sonuçlar doğurabilmektedir.
Belki zaman zaman televizyonlarda görmüşsünüzdür. 6 ayaklı koyun, iki başlı sığır veya yapışık ikizler. Bu canlıların hepsi mutasyonlar sonucunda sakat kalmışlardır.
Özellikle "Çernobil" faciasından sonraki kuşaklarda korkunç derecede sakatlıklar
görülmüştür.
Bunun temelinde ise mutasyona yol açan etmenler yatar. Bu etmenlerin başında ise kimyasal maddeler, fiziksel etkiler ve radyoaktif ışıma gelmektedir. Radyoaktif ışınlar çok yüksek enerjili olup gen dizilerinde kopmalara neden olurlar.
Çernobil ve Hiroşima şehirlerinde meydana gelen her iki nükleer facianın
üzerinden yıllar geçmesine rağmen halen birçok çocuk ya sakat yada kanserli
olarak dünyaya gelmektedir.
Aşağıdaki resimlerde mutasyona uğramış bir domuz ve başından anten yerine bir
çift bacak çıkmış meyve sineği görülüyor.
Doğada nadiren de olsa kendiliğinden mutasyonlar meydana gelebilmektedir. Fakat canlı hücrelerindeki kusursuz kontrol sistemleri sayesinde DNA üzerinde herhangi bir hataya yer vermemek için bir çok enzim görevlendirilmiştir. Bu enzimler DNA üzerinde sürekli dolaşarak kopma,
kayma veya yer değiştirme gibi hataları düzelterek mutasyonun meydana gelmesini
engellerler.
Olağanüstü kusursuz bir sistemin yürüyüp gittiği canlılar ve onların
hücrelerinde, mutasyon gibi ağır hasarların meydana gelmesi, canlıların iç
yapılarının ne kadar kompleks olduğunu ve canlı hücrelerinde kesinlikle hata ve
tesadüfe yer verilmediğini gözler önüne sermektedir.
|