Sadece bir örnek olarak Dawkins’e yöneltilen bir soru ve Dawkins’in uzun
süre sessiz kalmasının ardından verdiği yanıtı dikkatlice tahlil ediniz. Kısa video:
Röportajcı şunu soruyor: “DNA bilgisinde aşamalı olarak artış sağlayan bir mutasyon örnek verebilir misiniz?" Dawkins cevap veriyor: “Evrimin önce balıkları ardından sürüngenleri ve daha sonrasında memeli hayvanları ortaya çıkardığı ve bugün dünyada atalarımıza baktığımız yönünde bir önyargı vardır. Biz hiçbir şekilde balıklarla sürüngenler arasında, sürüngenlerle memeliler arasında araform göremeyiz, hiçbir şekilde sürüngenlere dönüşen bir balık türü de göremeyeceğiz, ancak evrimin ilerleme şekilde hiç de bu şekilde değildir. Balıklar bizim modern olduğumuz gibi modern hayvanlardır. Bizim atalarımızdan geldiğimiz gibi onlar da atalarından geldiler. Modern balık ve modern insanların 300 milyon yıl öncesine dayanan bir atası vardı. Eğer orada hayvanların atası siz olsaydınız balıkların karaya çıkışlarının ilk adımlarını ve amfibilere (hem karada hem de suda yaşayan hayvanlara) benzeyen bir yaratığa dönüşmesini izleyebilirdiniz. Fakat bu çok zaman önceydi ve olan bitenleri bugün görmeniz mümkün değildir. Bir çok evrim önyargısından hareketle insanların modern hayvanlara bakın Darwin’in onlarda türediğimizi söylediğini düşündüklerini tahmin ediyorum. Biz balıklardan evrimleşmedik, biz modern maymunlardan ya da şempanzelerden de evrimleşmedik. Onlar da bizim olduğumuz gibi birer modern hayvandırlar. Onlar bizim kuzenlerimiz ama atalarımız değildir.” Dawkins’in argümanı basit ve etkileyici görünüyor: “300 milyon yıl önce gerçekleşen mutasyonları bugün elbette göremeyiz.” Ucu açık bir cevaptır bu, çünkü DNA’yı geliştirmeye zorlayan mutasyonlar eğer doğal birer gerçeklik ise mutasyon mekanizmalarının canlılarda daimi olarak ortaya çıkması ve bugün milyonlarca canlı türünü çıkarmaya muktedir bir güç olarak her an her saniye deneysel olarak moleküler düzeyde gözlemlenmesi gerekirdi. Yani bugün var olan milyonlarca canlı türü ve trilyonlarca canlı sayısı düşünüldüğünde mutasyonların canlılar üzerindeki geliştirici etkisinin düşük frekansta bile olsa gözlemlenmesi kaçınılmaz olurdu. Ama mutasyonların itici bir güç gibi davranarak DNA üzerinde anlamlı diziler meydana getirdiğine dair bir bulgu yoktur. Dolayısıyla videoda görüldüğü üzere Dawkins soruyu soranlara cevap vermek yerine sessizliğe gömülmüş, bir süre yayın kesilmiş ve ardından tekrar kayda girildiğinde dolambaçlı yanıtlar vererek soruyu geçiştirmeye çalışmıştır. Dawkins’in mantığına göre geçmişte vuku bulmuş bir olayın nasıl olduğuna dair delil getirmeye gerek yoktur. Ama bilim dünyasında teorilerin kendine yer bulması bu şekilde olmamaktadır. Örneğin bilim adamları evrenin 13 milyar yıl önce Big-Bang (büyük patlama) ile ortaya çıktığını düşünürler. İçlerinden birisi evrenin büyük patlama ile değil de başka bir evrenin zaman içinde değişmesi sonucu ortaya çıktığını söyleseydi, teorisi kesinlikle dikkate alınırdı. Ancak delil getirmediği sürece hiçbir şekilde itibar görmezdi. “13 milyar yıl öncesini göremiyoruz, ama bu evrenin başka bir evrenden dönüşmediğini göstermez. İşte evren oradadır ve var olmuştur.” diyebilir mesela. Halbuki Big-Bang 13 milyar yıl önce olmasına rağmen bugün bilim dünyasında kabul edilmesinin çok basit bir nedeni vardır, o da kozmolojik deneysel çalışmalarla kanıtlanmış olduğudur. Artık her delil literatüre geçmiştir ve şimdilik büyük patlama teorisi sağlam deliller nedeniyle bilim çevrelerince genel kabul görmektedir. Dawkins’in çelişkisi şu ki; herhangi bir canlı varlığın kendisini, o varlığın oluşumuna ispat olarak gösterir. Mesela cadde ortasında duran bir Ferrari’nin nasıl var olduğunu soran bir adama “Uzun zaman önce evrimleşmiştir. Her ne kadar geçmişini ve oluşum mekanizmalarını gösteremesek de işte Ferrari burada duruyor ve onun varlığı zaman içinde evrimleşerek bugünkü halini aldığını ispat eder.” demeye benzer. Evrimcilerin canlıların aşamalı mutasyonla nasıl ilerlediğinin cevabını verme çabalarının çok ötesinde asıl soruyu sormadık. O da kütüphanenin nasıl ortaya çıktığı sorusudur. Hücre bazı bilim insanlarınca dünyanın en karmaşık makinesinden bile daha karmaşık olarak tanımlanır. Öyle ki matematikçi Sir Fred Hoyle hücrenin tesadüflerle ortaya çıkışı için şöyle bir benzetme yapmıştır: “Bir hurda yığınına isabet eden kasırganın savurduğu parçalarla tesadüfen bir Boeing-747 oluşması ne derece ihtimal dışı ise, hücre gibi ileri derecede karmaşık bir yapının tesadüflerle ortaya çıkması da aynı derecede olanaksızdır.” Mutasyonların ihtimallerine hücrenin nasıl var olduğu sorusunu da eklediğimizde en basit bir hücrenin bile ilkel çamur (pre-biyotik bataklık) içinden tesadüflerle ortaya çıkabileceği iddiası anlamını tamamen yitirmektedir. Sonuç olarak değil DNA gibi karmaşık bir molekülün mutasyonlarla değişime uğraması, DNA’dan çok daha karmaşık bir yapıya sahip olan ve DNA’yı da içeren bir hücrenin nasıl ortaya çıktığı sorusu bile evrim teorisinin en karanlık noktasını oluşturur. Dolayısıyla daha moleküler evrimi bile açıklamaktan aciz olan Dawkins gibi bilim insanlarının makro düzeyde evrimi açıklamaya kalkışmaları karşımıza sadece kurguya dayanan gülünç hipotezlerin, makalelerin ve kitapların çıkışına yol açar, daha ötesi değil. Makalemi Darwin’in Kara Kutusu isimli kitabın yazarı Prof. Michael Behe’nin cümleleriyle bitiriyorum: “Bir gün J.Watson veya Başkanlık Bilim Komisyonu kalkıp bizlere DNA'nın aslında bir peynirden oluştuğunu iddia ederlerse? Eğer bu iddialarını bilimsel deneylerle ispatlayamaz ve yayınlamazlarsa söyledikleri yalnızca bir iddiadan öteye gitmeyecektir. Bugün biyologların evrim teorisi için ortaya attıkları hiçbir iddia, bilimsel olarak ispatlanamamıştır. Bu iddialar ispatlanamadığı için otorite niteliğindeki kaynaklara geçememiştir ve şu ana kadar hiçbir otoriter kaynakta, evrimin moleküler basamaklarının deneylerle ispatlandığını belirten bir bilgiye rastlanmamaktadır. Evrim teorisi için ortaya atılan iddialar, bilimsel olarak ispatlanamamış olduğundan ve otoritelere geçemediğinden dolayı evrim teorisinin açıkça bir "palavra" olduğunu söylemek mümkündür. O halde evrim teorisi unutulmalıdır!" [Michael J.Behe – Darwin’in Kara Kutusu – Show Yayıncılık (1998), Syf.
188-199] -Son-
|