İndeks
 Ana Sayfa
 Editör'ün Notu
 Temel Bilgiler
 Akıllı Moleküller
 Genlerin Dünyası
 Hücre
 Deniz Biyolojisi
 Bitkilerin Dilinden
 Vahşi Çiçekler
 Mikrobiyoloji
 Virüsler
 Biyokimya-I
 Biyokimya-II
 Ekoloji
 İlginç Canlılar
 Kainatın Dengeleri
 Sözlük
 Sözlük (Geniş Kapsamlı - ENG)
 Duvar Kağıtları
 Faydalı Linkler
 E-Posta
Evrime Dair
 Önsöz
 İlkel Çorbada Neler Var?
 Fosillerin Görüşleri
 Evrimin Mutasyon Çıkmazı-1
 Evrimin Mutasyon Çıkmazı-2
 Evrimin Mutasyon Çıkmazı-3
 Kompleks Sistemler-1
 Kompleks Sistemler-2
 Bir Yanılgı Olarak Evrim-1
 Bir Yanılgı Olarak Evrim-2
 Sonuç
Kuantum Dünyası
 Kuantum Fiziği ve Determinizm-1
 Kuantum Fiziği ve Determinizm-2
 Kuantum Fiziği ve Determinizm-3
 Kuantum Fiziği ve Determinizm-4
 Kuantum Fiziği ve Determinizm-5
 Gazali'den Günümüze Kuantum-1
 Gazali'den Günümüze Kuantum-2

İstanbul

Site Grafikleri
1024 x 768 Ekran Çözünürlüğünde En İyi Şekilde Görünür.

BİR YANILGI OLARAK EVRİM (1)




 21 Ağustos 2012

 1800’lerden bu yana hala tartışılan evrim teorisini desteklemek adına bilim adamları insanüstü bir gayretle sayıları milyonları bulan deney ve araştırma yaptılar. Sonuçlar evrimle uyuşmasa da hücrenin mekanizmalarının büyük oranda çözümlenmesine yardımcı oldu bu araştırmalar. Aynı zamanda hücredeki inanılmaz karmaşayı da gözler önüne serdi.

  Birçok bilim adamının mutabık olduğu üzere elde edilen bilgiler hücrenin oluşumunu anlamak şöyle dursun evrim teorisinin tam da merkezinde yer alan devasa soruyu en karanlık noktada bırakmıştı. İlk hücre nasıl ortaya çıkmıştı?

 
 Şimdilerde ilk hücre nasıl ortaya çıktı diye sormuyorlar. “İlk proteinler ve bu proteinleri kodlayan DNA-RNA ikilisi nasıl ortaya çıktı?” diye soruyorlar. Proteinler olmadan DNA olamazdı, ancak DNA olmazsa proteinler de olamazdı. Bir tür yumurta-tavuk paradoksuydu bu.

 Bir proteinin ortaya çıkma olasılığının 10 üzeri -300 gibi akıl almaz derecede küçük olduğunu, buna karşın o proteinin her ne olursa olsun bir şekilde ortaya çıktığı öngörüsünü elde tutalım. Bu bilgiden hareketle bir proteinin birkaç saniyelik ömrü olduğunu düşünürseniz değil hücrenin ve bilgileri kodlayan DNA’nın, hücrede yer alan 3000’i aşkın farklı proteinden sadece bir tanesinin bile nasıl ortaya çıktığı sorusunun evrim teorisini kara delik misali yutan devasa karanlık bir nokta olduğu anlaşılabilir.

 18.yy pozitivizminin yaklaşımıyla bilim doğası gereği materyalist kabul edildiğinden evrim kaçınılmaz olarak kabul edilmesi zorunlu bir teori haline gelir. Bilim tarihinde evrim teorisi kadar anti-tez üretilen, yanlışlanan ve her bir karşıt tezin evrimi yıkarcasına ispat edildiği bir teori daha görülmemiştir. Ancak buna rağmen terk edilememiştir. Kimi bilim adamları son zamanlarda revaçta olan “Akıllı tasarım (Intelligent design)” hipotezini ortaya atmakla uzaylı yaratıklara açık kapı bıraksalar da bugün bilim çevreleri kaçınılmaz olarak evrimi hakim bir teori olarak tozlu raflarda muhafaza ederler. Dolayısıyla evrim teorisi, kendisini objektif olarak niteleyen (gerçekte ise tercih yapma zorunluluğu nedeniyle tarafsızlığı mümkün olmayan) bilim adamlarının gelecekten beklentilerine, dillerine, inançlarına ve hatta ideolojilerine dahi egemen olmuştur.

 Bilim insanlarını evrimi kabul etmeye zorlayan sebep nedir?

 İnsanları evrimi kabul etmeye zorlayan temel neden aslında sonsuz kombinasyon tezine dayanır. Evrenin akıl almaz büyüklüğünden; içinde bulundurduğu yüz milyarlarca galaksiden, her galaksinin ortalama 150 milyar yıldız barındırdığından ve her yıldızın kendine özgü muhtemel gezegen sistemleri barındırdığından hareketle gezegenimizde protein ve DNA’nın ilkel çorba denen bir çamurdan çıktığı fikri makul kabul edilebilir gibi görünmektedir.

 Buna ilave olarak son zamanlarda astrofiziğin ortaya koyduğu üzere evrenimizin tek değil, sayısı belki sonsuz tane olan muhtemel diğer evrenlerden sadece biri olduğunu düşünürsek bu evrenlerden sadece birisinin ücra bir köşesindeki küçük bir gezegende protein ve DNA’ların ortaya çıkması suretiyle ilkel bir hücre oluşturduğu teknik bir kesinlikle makul görülebilir.

 Tuhaf olan şu ki örneğin Sitokrom-C denilen en basit sayılabilecek bir proteinin tesadüfle ortaya çıkma olasılığı için gereken zaman, yaşı 15 milyar yıl olan evrenimizin yaşının bile çok üzerindedir. Yani salt tesadüflerle dahi evrenin yaşı bir proteinin ortaya çıkışına izin vermemektedir. Basit yapılı bir hücrede sayısı 3000’i bulan proteinlerin hücrenin tuğlası olduğunu düşünürseniz olasılık kelimesinin dahi anlamını yitirdiğini fark edersiniz.

 Bu sorunun üstesinden gelinmesi için meşhur bir örnekleme anlatılır. Bir maymunun daktilo başına geçerek tuşlara rasgele basmasıyla W. Shakespeare’nin Hamlet’ini doğru bir şekilde yazma olasılığı neredeyse sıfırdır. Maymunun Big-Bang patlamasının hemen ardından çılgınlar gibi tuşlara basarak 15 milyar yıl sonunda günümüze kadar hayatta kaldığını düşünelim. Süreç sonunda Hamlet çıkabilir miydi? Elbette çıkamazdı. 15 milyar yıla bir 15 milyar yıl, hatta üzerine bir 15 milyar yıl daha ekleseniz dahi çıkması imkansız olurdu.

 Ama bazı bilim adamlarına göre çözüm basitti. Maymunların sayısını sonsuza çıkarırsanız elbette Hamlet’in ortaya çıkması mümkün olurdu, hatta kesin bir hal alırdı.

 İşte bu basit çözüm, evrenin ve biyolojik dünyanın akıl almaz hassaslıktaki yaratılışına istinaden Tanrı’ya inanan birisine karşı çıkmanın çok zor olduğunu söyleyen Stephen Hawking’in temel dayanağı olarak gündeme oturmuştur. Hawking, evrenin bir kurşun kalemin milyonlarca yıl boyunca sivri ucu üzerinde durmasından çok daha hassas bir hesaplama üzerinde oturduğu gerçeğinin Tanrı’ya inanmak için yeterli bir sebep olduğunu söylese de sonsuz maymunlar önermesinden yola çıkarak evreni salt fiziksel kurallar çatısı altında vuku bulan doğal fenomenlere bağlamayı tercih eder. “Sayı sonsuz olursa olasılıklar kesinlik kazanır” önermesidir bu.

 Sonsuz evren hipotezi gerçekten de olasılık üzerinde temellenen evrim teorisi için bir can simidi midir? Makul mudur ve kabul edilebilir mi?

  Vahiy kendisine özgün ifadesiyle, bilim çevrelerinin evrenin oluşumu ve biyolojik çeşitliliğin evrimi için temel kabul ettiği dayanak noktalarının; fiziksel kurallar çatısı altında ortaya çıkan doğal fenomenler ve olasılıklar örgüsünün aslında baştan aşağı zayıf ve asılsız olduğunu ifade eder. Vahiy de “bilselerdi” kelimesi aslında akla makul gibi görünen “sonsuz evren ve sonsuz olasılık” önermesinin canlıları ortaya çıkarabilecek bir süreç olabileceği düşüncesinin ne derece çürük ve irrasyonel (akıldışı) olduğunu anlamamız için bize bir önemli bir noktayı işaret ediyor gibi görünüyor. Şimdi bu hassas noktayı biraz açalım.

 Sonsuz olasılık teorisi, ortaya tesadüflerle çıkması mümkün olmayan bir yapının ortaya çıkması için bir fırsat doğurabileceği anlamına gelir. Örneğin ünlü bir hücre bilimcisinin benzetmesiyle dünyanın en karmaşık tasarımlarından biri olan Boeing yolcu uçağının üst üste yığılmış bir hurda yığınına kuvvetli bir fırtınanın vurmasıyla tesadüfen ortaya çıkması için gereken olasılık, bir hücrenin ilkel çorbadan tesadüflerle ortaya çıkması için gereken olasılıktan çok daha düşüktür. Ancak fırtına ve uçak sayısını sonsuza çıkardığınız takdirde olasılıklar ne derece küçük olursa olsunlar sonsuzun bir noktasında ortaya çıkması muhtemel hale gelebileceği teorik olarak kabul edilir. İşte Stephen Hawking, Richard Dawkins ve diğer evrim teorisyenlerinin dayanak noktalarından birisi budur.

 Bir diğer dayanak noktası ise tesadüflerle ortaya çıktığı varsayılan bir DNA-protein kompleksinin her nasılsa evrenin entropi yasasına ters bir şekilde işleyerek ilkel yapıdan daha düzenli bir yapıya evrildiğine inanılmasıdır.

 Entropi şudur: örneğin bir binek otomobili park edip binlerce hatta milyonlarca yıl bekletirseniz entropi gereği o araç zamanla darmadağın olur ve en sonunda doğaya karışarak yok olup gider. Binek otomobilimiz hiçbir zaman daha karmaşık ve üstün teknik özelliklere sahip bir araca, örneğin bir Ferrari’ye dönüşmez. Evrim ise tesadüfle ortaya çıkabilecek DNA-protein kompleksinin entropiye ters hareket ederek işlediğini iddia etmekle kalmaz, kendilerinden çok daha karmaşık olan bir hücreyi ve akabinde diğer karmaşık organizmaları yaratabilecek kadar organize olabileceğini söyler.

 Vahyin “örümceğin evi kadar zayıf” diye işaret ettiği nokta nedir?

 Söz konusu nokta, entropinin terse işlemesinin imkansız olmasının yanı sıra, tesadüflerle ortaya çıkabilecek muhtemel bir sistemin işleyişini devam ettirmek suretiyle mutlaka onu görebilecek bir kontrol mekanizması tarafından idame ettirilmesi gerektiğidir. Şimdi bunu bir örnekle izah etmeye çalışalım:

 Bir otomobil fabrikası düşününüz. Baştan aşağı otomasyonla idare edilen, hemen her işin robotlar tarafından kontrol edildiği bir fabrika. Sonsuz evren ve sonsuz olasılık teorisi bu fabrikanın bir şekilde doğal fenomenlerin olasılıklarla sentezinden ortaya çıkabileceğini öngörür. Newton’un klasik yasaları temel alınarak ortaya çıkarılabilecek bu fabrikanın zaten klasik fizik yasalarıyla ve doğal kuvvetlerle kendi kendisini idame ettirebileceği düşünülür.

 İşte sonsuz olasılık önermesi ve evrim teorisini yıkan nokta tam da buradadır. Herhangi bir sistem salt olasılıklarla ortaya çıksa dahi o sistemin çalışması, yani hatasız bir şekilde kendi kendisini idame ettirmesi tesadüfle açıklanamaz. Yani diğer bir ifadeyle bir sistemin olasılıklarla ortaya çıkması başka, ortaya çıkan sistemin işlemesini tesadüflere bağlamak başkadır.

 Yukarıda verdiğimizi örnekte fabrika milyarlarca yıllık bir tesadüfler silsilesi sonucu ortaya çıksa dahi o fabrikayı çalıştırması için gereken kontrol (bilinç ve akıl) olasılık alanının dışındadır. Kısacası bir sistemin idame ettirilmesi olasılık ve tesadüfler alanının ötesinde bir durumdur. Fabrika tesadüflerle ortaya çıksa dahi tesadüflerle ayakta kalamaz ve tesadüflerle işleyişini sürdüremez. Kaçınılmaz olarak sistem daha ilk adımdan itibaren tıkanacak ve ardından çökecektir.

 O halde en basit olarak niteleyeceğimiz bir sistem (veya makine) dahi sonsuz olasılıklar dahilinde ortaya çıksa bile o sistemin çalışması için gereken kontrol mekanizmalarının bir biri ardına olasılıklarla ortaya çıkması imkansızdır. Çünkü salt olasılık ve kombinasyonlar tamamen rastgele olmasına karşın bir sistemin çalışmaya devam etmesi rasgele değil bilinçli bir kontrole göre gerçekleşir.

 Fark edildiği üzere bir sistemin olasılıklarla ortaya çıkması ile o sistemin çalışması için gereken bilinçli kontrol arasında nitelik farkı vardır. O fark öyle keskindir ki sonsuz tane olasılık yan yana gelse dahi tesadüfen ortaya çıkabilecek bir sistemin çalışmasını idame ettiremez.

 

 Özetlemek gerekirse üzere isteyen ve istenenin güçsüzlüğü, salt olasılıklar teorisinde öngörülen ve bir sistemin ortaya çıkışına neden olabileceğine inanılan doğal sebeplerin o sistemin çalışmasını devam ettirmeye kadir olamayacağını, çünkü herhangi bir mekanizmanın (mesela hücrenin) çalışmasına devam etmesi için belli bir irade tarafından kontrol edilmesi zorunluluğunu ispat eder.
 

(1. Bölüm Sonu)

2.Bölüm

 

 

 


Yukarı Çık

Ana Sayfa | Editör'ün Notu | Sözlük | Duvar Kağıtları | Linkler

 

instagram.com/ahmet.eksik

biyolojidunyasi@hotmail.com