21 Ağustos 2012 18.yy pozitivizminin yaklaşımıyla bilim doğası gereği
materyalist kabul edildiğinden evrim kaçınılmaz olarak kabul edilmesi zorunlu
bir teori haline gelir. Bilim tarihinde evrim teorisi kadar anti-tez üretilen,
yanlışlanan ve her bir karşıt tezin evrimi yıkarcasına ispat edildiği bir teori
daha görülmemiştir. Ancak buna rağmen terk edilememiştir. Kimi bilim adamları
son zamanlarda revaçta olan “Akıllı tasarım (Intelligent design)” hipotezini
ortaya atmakla uzaylı yaratıklara açık kapı bıraksalar da bugün bilim çevreleri
kaçınılmaz olarak evrimi hakim bir teori olarak tozlu raflarda muhafaza ederler.
Dolayısıyla evrim teorisi, kendisini objektif olarak niteleyen (gerçekte ise
tercih yapma zorunluluğu nedeniyle tarafsızlığı mümkün olmayan) bilim
adamlarının gelecekten beklentilerine, dillerine, inançlarına ve hatta
ideolojilerine dahi egemen olmuştur. Bilim insanlarını evrimi kabul etmeye zorlayan sebep nedir? İnsanları evrimi kabul etmeye zorlayan temel neden aslında
sonsuz kombinasyon tezine dayanır. Evrenin akıl almaz büyüklüğünden; içinde
bulundurduğu yüz milyarlarca galaksiden, her galaksinin ortalama 150 milyar
yıldız barındırdığından ve her yıldızın kendine özgü muhtemel gezegen sistemleri
barındırdığından hareketle gezegenimizde protein ve DNA’nın ilkel çorba denen
bir çamurdan çıktığı fikri makul kabul edilebilir gibi görünmektedir. Buna ilave olarak son zamanlarda astrofiziğin ortaya koyduğu
üzere evrenimizin tek değil, sayısı belki sonsuz tane olan muhtemel diğer
evrenlerden sadece biri olduğunu düşünürsek bu evrenlerden sadece birisinin ücra
bir köşesindeki küçük bir gezegende protein ve DNA’ların ortaya çıkması
suretiyle ilkel bir hücre oluşturduğu teknik bir kesinlikle makul görülebilir. Tuhaf olan şu ki örneğin Sitokrom-C denilen en basit
sayılabilecek bir proteinin tesadüfle ortaya çıkma olasılığı için gereken zaman,
yaşı 15 milyar yıl olan evrenimizin yaşının bile çok üzerindedir. Yani salt
tesadüflerle dahi evrenin yaşı bir proteinin ortaya çıkışına izin vermemektedir.
Basit yapılı bir hücrede sayısı 3000’i bulan proteinlerin hücrenin tuğlası
olduğunu düşünürseniz olasılık kelimesinin dahi anlamını yitirdiğini fark
edersiniz. Bu sorunun üstesinden gelinmesi için meşhur bir örnekleme
anlatılır. Bir maymunun daktilo başına geçerek tuşlara rasgele basmasıyla W. Shakespeare’nin
Hamlet’ini doğru bir şekilde yazma olasılığı neredeyse sıfırdır. Maymunun Big-Bang
patlamasının hemen ardından çılgınlar gibi tuşlara basarak 15 milyar yıl sonunda
günümüze kadar hayatta kaldığını düşünelim. Süreç sonunda Hamlet çıkabilir
miydi? Elbette çıkamazdı. 15 milyar yıla bir 15 milyar yıl, hatta üzerine bir 15
milyar yıl daha ekleseniz dahi çıkması imkansız olurdu. Ama bazı bilim adamlarına göre çözüm basitti. Maymunların
sayısını sonsuza çıkarırsanız elbette Hamlet’in ortaya çıkması mümkün olurdu,
hatta kesin bir hal alırdı. İşte bu basit çözüm, evrenin ve biyolojik dünyanın akıl
almaz hassaslıktaki yaratılışına istinaden Tanrı’ya inanan birisine karşı
çıkmanın çok zor olduğunu söyleyen Stephen Hawking’in temel dayanağı olarak
gündeme oturmuştur. Hawking, evrenin bir kurşun kalemin milyonlarca yıl boyunca
sivri ucu üzerinde durmasından çok daha hassas bir hesaplama üzerinde oturduğu
gerçeğinin Tanrı’ya inanmak için yeterli bir sebep olduğunu söylese de sonsuz
maymunlar önermesinden yola çıkarak evreni salt fiziksel kurallar çatısı altında
vuku bulan doğal fenomenlere bağlamayı tercih eder. “Sayı sonsuz olursa
olasılıklar kesinlik kazanır” önermesidir bu. Sonsuz evren hipotezi gerçekten de olasılık üzerinde
temellenen evrim teorisi için bir can simidi midir? Makul mudur ve kabul
edilebilir mi? Vahiy kendisine özgün ifadesiyle, bilim çevrelerinin evrenin
oluşumu ve biyolojik çeşitliliğin evrimi için temel kabul ettiği dayanak
noktalarının; fiziksel kurallar çatısı altında ortaya çıkan doğal fenomenler ve
olasılıklar örgüsünün aslında baştan aşağı zayıf ve asılsız olduğunu ifade eder.
Vahiy de “bilselerdi” kelimesi aslında akla makul gibi görünen “sonsuz evren ve
sonsuz olasılık” önermesinin canlıları ortaya çıkarabilecek bir süreç
olabileceği düşüncesinin ne derece çürük ve irrasyonel (akıldışı) olduğunu
anlamamız için bize bir önemli bir noktayı işaret ediyor gibi görünüyor. Şimdi
bu hassas noktayı biraz açalım. Sonsuz olasılık teorisi, ortaya tesadüflerle çıkması mümkün
olmayan bir yapının ortaya çıkması için bir fırsat doğurabileceği anlamına
gelir. Örneğin ünlü bir hücre bilimcisinin benzetmesiyle dünyanın en karmaşık
tasarımlarından biri olan Boeing yolcu uçağının üst üste yığılmış bir hurda
yığınına kuvvetli bir fırtınanın vurmasıyla tesadüfen ortaya çıkması için
gereken olasılık, bir hücrenin ilkel çorbadan tesadüflerle ortaya çıkması için
gereken olasılıktan çok daha düşüktür. Ancak fırtına ve uçak sayısını sonsuza
çıkardığınız takdirde olasılıklar ne derece küçük olursa olsunlar sonsuzun bir
noktasında ortaya çıkması muhtemel hale gelebileceği teorik olarak kabul edilir.
İşte Stephen Hawking, Richard Dawkins ve diğer evrim teorisyenlerinin dayanak
noktalarından birisi budur. Bir diğer dayanak noktası ise tesadüflerle ortaya çıktığı
varsayılan bir DNA-protein kompleksinin her nasılsa evrenin entropi yasasına
ters bir şekilde işleyerek ilkel yapıdan daha düzenli bir yapıya evrildiğine
inanılmasıdır. Entropi şudur: örneğin bir binek otomobili park edip
binlerce hatta milyonlarca yıl bekletirseniz entropi gereği o araç zamanla
darmadağın olur ve en sonunda doğaya karışarak yok olup gider. Binek
otomobilimiz hiçbir zaman daha karmaşık ve üstün teknik özelliklere sahip bir
araca, örneğin bir Ferrari’ye dönüşmez. Evrim ise tesadüfle ortaya çıkabilecek
DNA-protein kompleksinin entropiye ters hareket ederek işlediğini iddia etmekle
kalmaz, kendilerinden çok daha karmaşık olan bir hücreyi ve akabinde diğer
karmaşık organizmaları yaratabilecek kadar organize olabileceğini söyler. Vahyin “örümceğin evi kadar zayıf” diye işaret ettiği nokta
nedir? Söz konusu nokta, entropinin terse işlemesinin imkansız
olmasının yanı sıra, tesadüflerle ortaya çıkabilecek muhtemel bir sistemin
işleyişini devam ettirmek suretiyle mutlaka onu görebilecek bir kontrol
mekanizması tarafından idame ettirilmesi gerektiğidir. Şimdi bunu bir örnekle
izah etmeye çalışalım: Bir otomobil fabrikası düşününüz. Baştan aşağı otomasyonla
idare edilen, hemen her işin robotlar tarafından kontrol edildiği bir fabrika.
Sonsuz evren ve sonsuz olasılık teorisi bu fabrikanın bir şekilde doğal
fenomenlerin olasılıklarla sentezinden ortaya çıkabileceğini öngörür. Newton’un
klasik yasaları temel alınarak ortaya çıkarılabilecek bu fabrikanın zaten klasik
fizik yasalarıyla ve doğal kuvvetlerle kendi kendisini idame ettirebileceği
düşünülür. İşte sonsuz olasılık önermesi ve evrim teorisini yıkan nokta
tam da buradadır. Herhangi bir sistem salt olasılıklarla ortaya çıksa dahi o
sistemin çalışması, yani hatasız bir şekilde kendi kendisini idame ettirmesi
tesadüfle açıklanamaz. Yani diğer bir ifadeyle bir sistemin olasılıklarla ortaya
çıkması başka, ortaya çıkan sistemin işlemesini tesadüflere bağlamak başkadır. Yukarıda verdiğimizi örnekte fabrika milyarlarca yıllık bir
tesadüfler silsilesi sonucu ortaya çıksa dahi o fabrikayı çalıştırması için
gereken kontrol (bilinç ve akıl) olasılık alanının dışındadır. Kısacası bir
sistemin idame ettirilmesi olasılık ve tesadüfler alanının ötesinde bir
durumdur. Fabrika tesadüflerle ortaya çıksa dahi tesadüflerle ayakta kalamaz ve
tesadüflerle işleyişini sürdüremez. Kaçınılmaz olarak sistem daha ilk adımdan
itibaren tıkanacak ve ardından çökecektir. O halde en basit olarak niteleyeceğimiz bir sistem (veya
makine) dahi sonsuz olasılıklar dahilinde ortaya çıksa bile o sistemin çalışması
için gereken kontrol mekanizmalarının bir biri ardına olasılıklarla ortaya
çıkması imkansızdır. Çünkü salt olasılık ve kombinasyonlar tamamen rastgele
olmasına karşın bir sistemin çalışmaya devam etmesi rasgele değil bilinçli bir
kontrole göre gerçekleşir. Fark edildiği üzere bir sistemin olasılıklarla ortaya
çıkması ile o sistemin çalışması için gereken bilinçli kontrol arasında nitelik
farkı vardır. O fark öyle keskindir ki sonsuz tane olasılık yan yana gelse dahi
tesadüfen ortaya çıkabilecek bir sistemin çalışmasını idame ettiremez. Özetlemek gerekirse üzere isteyen ve istenenin güçsüzlüğü, salt
olasılıklar teorisinde öngörülen ve bir sistemin ortaya çıkışına neden
olabileceğine inanılan doğal sebeplerin o sistemin çalışmasını devam ettirmeye
kadir olamayacağını, çünkü herhangi bir mekanizmanın (mesela hücrenin)
çalışmasına devam etmesi için belli bir irade tarafından kontrol edilmesi
zorunluluğunu ispat eder. (1. Bölüm Sonu)
|