Önceki bölümlerde ne kuantum mekaniğinin ne de evreni saat
gibi işleyen bir makine gibi gören katı determinizmin sadece doğadaki
sebep-sonuç zincirlerini hesaplama ve olasılıkları ortaya koyma yoluyla
zihnimizi meşgul eden sorulara tam manasıyla cevap veremediğini gördük. Kuantum sıçraması her ne kadar determinizmin kalıplarını yıkmış olsa da D.Hume’un
felsefe tarihinde derin etki yaratan kuşkucu yaklaşımına çözüm bulamamış, diğer
yandan sorunlara salt pozitivizm gözlükleriyle bakılması sorunları çözümsüz
bırakmıştır. Havaya attığımız bir taşın neden yere düşmeme ihtimali olduğunu açıklamak
için bu örneğin kısır döngü içine nasıl girdiğini inceleyelim. Yaptığımız deneyler sonucunda duyularımızla edindiğimiz tecrübeler havaya
atılan taşın yere düşmesindeki temel sebebin “yer çekimi” olduğunu bize söyler.
Sağ duyuya tamamen uygun olan bu bilimsel yargı bizi yer ile taş arasında bir
çekim kuvveti olduğu konusunda ikna eder. Bundan sonra havaya atacağımız her
taşın yere düşmesi olasıdır, çünkü yer taşı çekiyor gibi görünmektedir. Ancak kuşkucu bir yaklaşımla “Yer ile taş arasında çekim kuvveti olduğunu
nasıl ispat edebiliriz?” diye sorarsak eğer, bu durumda elimize deney tüpü
alarak söz konusu kuvveti somut olarak göstermemiz mümkün olamaz. Yapılacak tek
iş taşı havaya bir kez daha atmak ve olacakları görmektir. Taşı havaya tekrar atarız ve düşüşünü gözlemleriz. Düşme olayı bize yer
çekimi hakkında ikna edici bir bilgi veriyor gibi görünür. Tam da bu nokta da Hume şu can alıcı gerçeğin farkına varmıştır: “Taşı
havaya ikinci defa atarak yer çekimini ispat etmeye kalkışmak aynı olayı tekrar
etmek suretiyle olmayan bir kuvveti dolaylı yoldan ispat etmeye çalışmak
demektir, bu ise açıkça kısır bir döngüdür. Çünkü gördüğümüz şey yer çekimi
kuvveti değil, taşın hareketidir sadece.” Gerçekten de taşın havaya atıldıktan sonra tekrar yere düşmesi, sadece taşın
hareketini tekrar etmek anlamına gelir. Çünkü yer çekimi kuvveti direk değil
dolaylı yoldan gösterilmeye çalışılmaktadır. Yaptığımız tek iş taşın
hareketinden yola çıkarak kuvvetin var olduğunu ispat etmeye çalışmaktır. Aslında bu ispat da değildir. Sadece “Taş yere düşüyorsa, yer ile taş
arasında çekim kuvveti olmalı.” sonucuna varmaktır ki bu yargı çekim kuvvetini
ispat etmek değil sadece onun var olduğu konusunda tahminde bulunmaktır. Mesela hayatımız boyunca A noktasına doğru yürüyen bir adamın hareketine
bakarak adam ile A noktası arasında çekim kuvveti olduğu yargısına varırız. Buna
karşın çekim kuvvetini ispat etmek amacıyla adamın hareketini sıklıkla
gözlemlemek sonucu değiştirmez, kısır döngü hala devam etmektedir. Yani
hareketin sıklığı o harekete neden olduğu düşünülen kuvvetin varlığına delil
teşkil edemez. Adam ne kadar sıklıkla yürürse yürüsün A noktası ile adam
arasında bir çekim kuvveti yoktur ve adamın yürümesi böyle farazi bir kuvvetin
varlığına delil teşkil edemez. Batılı filozoflar ve bilim adamları doğal olayların aynı şekilde meydana
gelmesinden yola çıkarak iki cisim arasında bir kuvvetin varlığını ispat
edemeyeceklerini fark ettiklerinde şöyle bir çözüm önerdiler: “Geçmişten bu yana
doğal olaylar aynı şekilde cereyan etmiştir. Olaylar sıklıkla aynı şekilde
meydana geliyorsa bu durum söz konusu olayların gelecekte de aynı şekilde
meydana geleceğini ummak açısından kuvvetlerin varlığına delil sayılabilir.” Görüldüğü üzere bir cismin hareketini (Örn. taşın düşmesi) birçok defa
incelemek suretiyle o cismin hareketinden bir kuvvetin sorumlu olduğunu öne
sürmek sadece bir temenniden ibarettir. Kuvvetin varlığı somut olarak değil,
cismin hareketinden yola çıkılarak gösterilmeye çalışılır ki bu da bizi yine
Hume’un kısır döngüsüne götürür. O halde taşın hareketine neden olduğunu düşündüğümüz yer çekimi kuvveti
başta olmak üzere sebepler ve akabinde sonuçların ortaya çıkmasından sorumlu
olan etken nedir? Kuvvetlerin var olduğuna inanmak veya inanmamak için nasıl bir
akıl yürütme ve analiz yapmamız gerekmektedir? Cevap, doğal olayları determinizm (illiyet) çerçevesinde değerlendirmek
suretiyle sebeplerin evrende var olduğunu düşündüğümüz 4 temel fiziksel kuvvet
yoluyla sonuçları doğurma kabiliyetlerine sahip olup olamayacaklarını görmekten
geçmektedir. 5. ve son bölümde sebeplerle sonuçlar arasındaki farkı göstererek
kuvvetlerin varlığı konusunda rasyonel bir yargıya varmaya çalışacağım. (Fizikte dört temel kuvvet: yer çekimi kuvveti, elektromanyetik kuvvet,
güçlü ve zayıf nükleer kuvvetler olarak kabul edilir.) (4. Bölüm sonu)
1.Bölüm
|