Sebep ve sonuçlardan yola çıkarak evrende cisimler arasında var olduğu
düşünülen kuvvetlerin gerçekten var olup olmadığını anlamak için son tahlilde
akıl yürütmeye ihtiyacımız vardır. Kuşkuculuk bize bu kuvvetleri ispat etmenin yolu olmadığını söyler. Bununla
beraber kuvvetlerin varlığını ispat edemesek dahi rasyonel bir sonuca varmamız
mümkündür. 1- Maddeyi meydana getiren atomlar her doğal olayın sebebini
teşkil ederler ve sonuçları doğururlar. (Örn. A atomuyla B atomunun birleşerek
AB’yi meydana getirmesi) 2-
Cisimler arasındaki fiziksel kuvvetler her doğal olayın
sebebini teşkil ederler ve atomları hareket ettirerek sonucun ortaya çıkmasını
sağlarlar. (Örn. Fiziksel kuvvetler A ve B atomlarını birleştirerek AB’yi
meydana getirir.) Bu andan sonra insan aklının bir ürünü olarak felsefeyi ve vahyi
karşılaştırmalı olarak ortaya koymak gerekiyor. Böylelikle ihtimalleri eleyerek
evrenin gerçekte nasıl bir mekanizma ile işlediği sonucuna varabiliriz. İlk olarak bir bitki tohumunu ele alalım. Tohum bir sebep, ağaç ise bir
sonuçtur. Sebep ve sonuçların nitelikleri arasında muazzam farklar vardır. Çünkü
sebep son derece basit olmakla beraber sonuç mükemmeldir. Yukarıda sıraladığımız
ihtimallerden ilkine dayanarak diyebiliriz ki tohum bir sebep olarak sonucu,
yani ağacı meydana getirecekse eğer, tohumu meydana getiren atomların her
birinin oluşturacakları ağacın biyokimyasını, morfolojisini, genetiğini ve
fizyolojisini eksiksiz olarak biliyor olması gerekir. Atomların sonucu
doğurmaları için gereken bilgiyle beraber aynı zamanda birbirleriyle koordineli
olarak çalışmaları gerekir. Vardığımız sonuç tamamen irrasyonel(akıl dışı)’dir ve aynı zamanda sağ
duyularımıza da aykırıdır, kabul edilmesi mümkün de değildir. Tohumu meydana getiren atomların ağacı doğuracak bilgi ve kabiliyetleri
olamayacağından geriye diğer seçenek kalıyor. 2. seçeneğe göre atomlar
biyokimya, genetik ve diğer tüm biyolojik bilgilerden yoksun olmakla beraber
fiziksel kuvvetlerin etkisi ile hareket ederek doğal reaksiyonlarını
gerçekleştirmekte ve ağacı meydana getirmektedir. 1. seçenekte ki irrasyonel çıkarım 2. seçenekte de ortaya çıkmaktadır.
Atomlara atfedemediğimiz bilgi ve kabiliyet bu defa fiziksel kuvvetlere
atfedilmek zorunda kalmıştır. Bu durumda evrende var olduğunu kabul ettiğimiz 4
temel kuvvet; yer çekimi kuvveti, elektromanyetik kuvvet, atomu ayakta tutan
güçlü ve zayıf nükleer kuvvetler ağacı meydana getirecek bütün biyolojik
mekanizmaları bilmek ve atomları buna göre hareket ettirmek zorundadır. Kısacası
sebepten, yani tohumdan ağacı meydana getirecek atomlara bu bilgiler
doğrultusunda hareket kazandırmaları gerekmektedir. Net bir şekilde görüldüğü gibi 2. seçenekten yola çıkarak vardığımız sonuç
da 1. seçenekte olduğu gibi irrasyoneldir ve sağ duyuya aykırıdır. Mantıksal
çıkarımlarımız bize ne atomların ne de onları hareket ettirdiği varsayılan
kuvvetlerin mükemmel bir sonucu (ağacı) yaratmasının mümkün olamayacağını
göstermektedir. Tohum için verdiğimiz örnek basit bir kimyasal veya fiziksel olay için de
aynen geçerlidir. Doğada cereyan eden günlük olaylardan edindiğimiz fizik,
kimya, biyoloji ve matematik bilgileri sebepler, yani fiziksel kuvvetler veya
atomlar tarafından bilinmelidir ki sonuçları doğurabilsin. Birer sebep olarak ne atomları ne de onları hareket ettirdikleri varsayılan
fiziksel kuvvetlerin sonuçları yaratamayacağı sonucuna varıyorsak eğer, bu
durumda David Hume’un varlığından kuşkulandığı fiziksel kuvvetlerin gerçekten de
var olmadığını söyleyebiliriz. Çünkü eğer var olsalardı bu durumda bu kuvvetlere
bizim dahi anlamakta güçlük çektiğimiz fizik, kimya, biyoloji ve matematik
bilgilerini atfetmemiz ve bunları bizden daha iyi bildiğini iddia etmemiz
gerekecekti. Geldiğimiz noktada karşımıza çıkan iki temel soru şudur: 1- Atomları ve fiziksel kuvvetleri sebep olarak kabul
etmiyorsak doğada sürekli cereyan eden sebep-sonuç zincirini nasıl
açıklayacağız? 2- Deney yapmak yoluyla elde ettiğimiz akademik bilgileri
nereden öğrenmekteyiz? Bu bilgilerin kaynağı nedir? Bu soruları ancak insan zihninin bir ürünü olan felsefeye alternatif olarak
vahyi analiz etmekle cevaplamamız mümkündür. Şimdi bu ihtimallerin vahiy
tarafından nasıl elendiğini ve çözümlendiğine bakalım. Vahyin Çözümü: Sebeplerin sonuçları yaratamayacağı gerçeği, bize yaratıcının sebepleri ve
sebeplerle beraber sonuçları yarattığı sonucuna götürür. Vahiy bizlere maddenin
temel parçacıklarını teşkil eden atom altı dünyadan, makro alemdeki
gözlemlenebilir tabiat olaylarına kadar her şeyin Allah’ın emrine tabi olduğunu
söyler: “Rabbinden ne yerde, ne gökte zerre kadar; ondan ne
küçük ne büyük hiçbir şey kaçmaz.” [Yunus-61] Sebepler son derece basit, ancak sonuçlar tersi nispette mükemmel
olduğundan, ne kadar sebep bir araya gelirse gelsin en küçük bir sonucu
yaratmaktan acizdirler. Yani var olduğu zannedilen fiziksel kuvvetler ve
atomların sonsuz kombinasyonu bir araya gelse bile en küçük bir sonucu dahi
doğuramazlar: “Sizin Allah'ın dışında tapmakta olduklarınız -hepsi bir araya gelseler dahi-
gerçekten bir sinek dahi yaratamazlar.” (Hac-73/74) David Hume’un kuşkulandığı üzere, vahiy cisimler arasındaki fiziksel
kuvvetlerin gerçekten de hiç var olmadıklarını söyler: “Halbuki, onların bu hususta bir değer ifade eden hiçbir bilgileri yok.
Sadece zanna, tahmine uyuyorlar. Zan, hakkı, hakikati, kesin bilgiyi ifade
bakımından bir değer taşımaz.” [Necm-28] Ayet bize açık bir şekilde cisimlerin hareketlerinden sorumlu olduğunu
düşündüğümüz 4 temel fiziksel kuvvetin sadece zandan, tahminden ibaret olduğunu
söylemektedir. Bilimsel çalışmalarda bahsi geçen söz konusu kuvvetler sadece
birer isimlendirmeden ibarettir ki bu günlük dilde iletişimi kolaylaştırmak
amacıyladır. Gerçekte ise bütün doğa olayları her an durmaksızın Allah
tarafından yaratılmakta ve idare edilmektedir: “Gökten yere kadar bütün işleri O düzenleyip
yönetir.” [Secde-5] Dahası Allah sebep ve sonuçları bir arada yaratmayı durduracak olsa bu
durumda atom altı parçacıklardan evrenin en uzak sınırına kadar her ne varsa
onları ayakta tutacak bir güç de yoktur: “Doğrusu gökleri ve yerleri, yok oluvermelerinden Allah tutuyor. Andolsun ki
eğer yok oluverseler, O’ndan başka kimse tutamaz onları. O, gerçekten çok halim,
çok bağışlayandır.” [Fatır-41] Bu ayet aynı zamanda kuantum mekaniğinin varlık ile yokluk arasında gidip
gelen atomların “an” diye tabir edilen en kısa zaman diliminde durmaksızın nasıl
yaratıldıklarına da işaret eder. Doğal olayları deneylerle gözlemlemek suretiyle elde ettiğimiz bilginin
kaynağının ne atomlar ne de fiziksel kuvvetler olmadığını, bilginin kaynağının
Allah’tan geldiğini söyler vahiy: “Rabbim ilmiyle herşeyi kuşatmıştır. Hala tefekkür etmez misiniz?”
[Enam-80] Geldiğimiz noktada sebeplerin sonuçları doğruyor gibi görünmesine karşın
aralarındaki nitelik farkı nedeniyle sebeplerin hiçbir şekilde sonuçları
yaratamayacağı gerçeğiyle karşılaşırız. Allah doğada cereyan eden olayları bir
sebebe bağlı olarak yaratır. Örneğin tohumu bir sebep olarak kullanır ve sonuç
olarak bitkiyi yaratır. Atomların bir araya gelerek karmaşık kimyasal bir
reaksiyona katılmaları sebep, reaksiyon sonucunda oluşan yeni maddeler sonuçtur
ki her ikisi de ayrı ayrı yaratılır. Kısacası sebep ve sonuçların her ikisi de ayrı ayrı yaratılırlar. Bununla
beraber günlük yaşamda yüz binlerce, milyonlarca olay gözümüzün önünde cereyan
ederken A sebebinin B sonucunu doğurduğunu söyleriz. Ancak bu söylem sadece
farazidir, bilimsel dili kolaylaştırmak içindir. Sebep ve sonuçların yaratılması daima aynı şekilde cereyan ettiğinden bizler
bunlara “Tabiat Kanunları” adını veririz. Vahiy bu noktada bize doğadaki
olayların yaratılışında bir değişme olmadığını da söyler: “Allah'ın yaratışında değişme yoktur.” [Rum-30] İnsana bahşedilen özgür irade ise fiziksel kuvvetlere ve atomlara bağlı
değil, Allah’ın iradesine tabidir. Zihnimizde bir şey yapmayı dilediğimizde o an
insan bedenindeki fizyolojik olaylar yine Allah tarafından yaratılır: “Oku attığın zaman da sen atmadın, lakin Allah attı.”
[Enfal-17] “O’nun alnından tutup denetlemediği hiçbir canlı yoktur."
[Hud-56] Bu ayet aynı zamanda insan zihninin özgür iradesiyle tabiata mı hükmettiği,
yoksa tabiatın mı insana hükmettiği şeklindeki “özgür irade-determinizm”
problemini de çözümler. Sonuç olarak Batı felsefesinde büyük problemler olarak görülen felsefi ve
bilimsel tartışmaların vahiy ekseninde ele alındığında kolaylıkla çözüme
kavuşturulduğu görülür. Şehid M. Mutaharri’nin söylediği gibi; “Batıda büyük gürültülere sebep olan birçok felsefi kavram, İslami felsefenin
önemsiz saydığı konular arasındadır. Batının çok büyük filozoflarından felsefi
mesele olarak nakledilen şeylerin bize gülünç geldiğini, onların, ilahi konular
içerisinde zorluklarla karşılaşıp halledemedikleri meselelerinde ölçütlerinin
yanlış olduğunu görüyoruz.” - Son -
|